Tarih Söyleşileri | Doç. Dr. Gültekin Yıldız & İsmail Kaşdemir | 5. Bölüm 1. Kısım
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=dLEt71JucW8.
Müzik Merhaba sevgili seyirciler. TRT2’de canlı yayında Çanakkale Cephesi’nden sesleniyoruz size.
Biliyorsunuz bu sene Çanakkale Zaferi’nin 104. yılı. TRT2 olarak Çanakkale Cephesi’nden çok değerli konuklarımızla askeri tarihi Doçent Doktor Gültekin Yıldız ve Çanakkale Savaşları Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir ile bu gece Çanakkale Zaferini konuşacağız.
Zaferin hazırlıklarını, öncesini, sonrasını, cepheyi, cephe gerisini, lojisti, yol gözleyenleri, yol alanları, anaları, babaları, kardeşleri daha doğrusu
yaşanan bütün boyutlarıyla, duygusuyla, olaylarıyla, kahramanlarıyla, vakalarıyla, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla Çanakkale’yi bu gece size genel anlatımın çok farklı yönleriyle anlatmaya aktarmaya çalışacağız. Çok değerli konuklarımızla birlikte. Müsaadenizle şimdi arkadaşlarımız bir veterinare hazırlamışlar.
Önce onu izleyelim, sonra da değerli konuklarımızla beraber sohbete başlayalım.
Osmanlı İmparatorluğu İngiltere, Fransa ve tabirin bulucusu olan Rusya için hasta adamdır. Güçsüzdür, doğru dürüst silahı, teçhizatı, böyle bir savaş için ekonomik gücü yoktur. Plan Çanakkale Boğazını geçmek, beş çayını İstanbul’a içmekti.
Sabahın erken saatlerinde gövdeleri ancak özel mermilerin delebileceği zırhlarla kaplı gemilerin birinci grubunu Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nielsen ve Inflexible dört Fransa zırhlısından oluşan ikinci grubu ise Bufren, Buve, Galoi ve Çaylamayla oluşturuyordu.
İlk ikisi Boğazın Anadolu kıyılarını, diğer ikisi de Rumeli kıyılarını bombalayacaklardı. 11-15’te Halil Ede sırtlarına atılan ilk bombayla birlikte savaş başladı. İngiliz savaş muhabiri o anları şöyle anlatıyor.
Türklerin uzun süre ateşlerimize karşılık vermemesi bizi şaşırtmıştı. 12-30’dan itibaren kendimizi müthiş bir ateş yağmuru içinde bulduk. Bir Türk mermisi Inflexible zırhlısını vurdu. Queen Elizabeth hasar alındı. Adeta bir mahşer gününü yaşıyordu. Türk Savunma Komutanı düşman zırhlılarının merkez bataryalarına 14 km kadar yaklaşması üzerine bu bataryalar tarafından da ateş edilmesi emrine bitti. Türklerin ağır toplarıyla ateşi düşman üzerinde şaşırtıcı bir etki yaptı. Kaptan Köprüsü’nden İsabetadan Inflexible gemisi mürettebatına geri dönme emrini verdi. Erenköy açıklarından doğuya doğru Nusret Abdü Mayın gemisi 7-8 Mark vicisi Ruslarca Karadeniz kıyılarına dökülüp Türkler tarafından toplanmış olan mayınlardan 26 tanesini yerleştirmişti. İşte bu mayınlardan birine çarpan döve birkaç dakikada sulara gömüldü. 14.30’da düşman donanması Anadolu Hamidiye, Rumeli Mecidiye, Dardanos, Çimenlik ve Namazgah tabialarına doğru yoğun ateşe başlar. Savaşın en yoğun anlarında bu tabialara 3000 mermi düşer. Rumeli Mecidiye tabiasına dakikada 35 top mermisi düşmektedir.
Saat 15.15’de The Sistable zıhlısı Beyaztepe hizasında bir torpidoya çarparak yan yatmaya başladı. Makineleri su aldı. Hareket edemiyordu. Ocean zıhlısı onun yardımına bitti. Onu geriye çekmek istiyordu. Fakat akıntı iki gemiyi Anadolu kıyısına doğru sürüklemeye başladı. Ayrıca Rumeli tabiasından kahraman Seyit Onbaşı’nın attığı top mermisi Ocean’ın dümenine isabet etti.
Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye tabiasının erbaşlarındandı. Seyit Onbaşı’nın görevi olduğu bataryanın topları düşman ateşinden zarar görmüş ve bataryadaki dört toptan bir tek top sağlam kalmıştı. Bu topun da mermileri namlı ağzına götüren vince arızalanmıştı. Bunun üzerine Seyit Onbaşı yaklaşık 275 kilogram ağrındaki top mermilerini sırtlayarak top merdivenlerine çıktı ve mermileri top kundağına yetiştirdi.
Seyit Onbaşı üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean’a isabet sağladı. Atılan mermi geminin bacasından içeri girerek gemiye büyük hasar verdi. Amiral Döröbek saat 17’de donanmaya geri dönüş emrini verdi. 11.15’te Triumf zırhlısının Anadolu kıyısında Halileli sırtlarına ilk mermi atmasıyla başlayan Çanakkale Deniz Savaşı 18’de düşman için büyük bir hezimetle sona erdi.
Kayıbımız dördü şehit, biri yaralı subay olmak üzere 26 şehit ve 53 yaralıdan ibaret olup toplam 79’du. Düşman ise 800 kayıp vermişti.
Sevgili seyirciler biraz önce de ifade ettiğim gibi bu gece Çanakkale Zafer’nin 104. yılı münasebetiyle sizlere cepheden sesleniyoruz ve şu anda Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’ndeyiz.
Efendim konuklarımızdan birisi biraz önce de ifade ettiğin gibi Çanakkale Savaşları Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir. Hoş geldiniz İsmail Bey. Hoş bulduk çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz, iyi akşamlar diliyoruz Çanakkale’nin herkese bizde. Çok iyi ettiğinizde geldiniz. Çok teşekkür ediyorum bize ev sahipliği yaptığınız ve kabul ettiğiniz, aynı zamanda programımıza misafir olduğunuz için.
Şimdi isterseniz savaşın süreçlerine başlamadan önce bu içinde bulunduğumuz bu canlı yerini gerçekleştirelimiz, mekanla ilgili sizden çok kısa bir bilgi alalım. Sizin de ifade ettiğiniz gibi Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’ndeyiz.
Çanakkale Tarihi Alanı içerisindeki Kabatape mevkiinde 2011 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın da birzat açılışını yaptığı bu mekanda Çanakkale Savaşları’nın öncesi, Çanakkale Savaşları’nın nasıl yaşandığı, Çanakkale Savaşları’nın nasıl kazanıldığı zaferlerin buna ilişkin 11 odadan ibaret filmlerin gösterildiği bir mekan. Amacımız şu buraya gelen ziyareçlerimiz ilk baştan Çanakkale Savaşları ile alakalı bir bilgi edilsin. Çanakkale ruhunu bir hissetsinler. Alanı gezmeye çıktıklarında daha bilinçli, daha bilgili, daha da böyle motive olmuş Çanakkale ruhuna daha adepte olmuş bir şekilde buradan ayrılmalarını istiyoruz. Sadece filmlerin gösterildiği bir mekan değil burası. Aynı zamanda iki katıda müze şeklinde tasarlanmış, dizan edilmiş aslında çok güzel bir müze mekanlarında. Evet çok güzel ortamlar var. Buraya gelen ziyareçlerimiz gerek o dönemki savaş kıyafetlerini, gerek o dönemki savaşta kullanılan eşyaları ve o dönemki o mücadeleyi anlatan müze de Çanakkale Savaşları ile alakalı bilgi edinme imkanı sahip oluyorlar. Çok da iyi bir müze olduğunu düşünüyoruz çünkü her gelen ziyaretçi burası ile alakalı güzel şeyler söylemek istiyoruz. Tamam onu söyleyecekler. Etkisi nasıl gözleminiz diye. Bizim gördüğümüz buraya zaten her gelen ziyareti mutlaka müzeyi görüyor, ziyaret ediyor ve tarihi mekanlara gezmeye başlamadan önce burada savaşla alakalı az da olsa bilgi edinmiş oluyor. Gerek kılı kıyafet, gerek savaş malzemeleri, gerekse o dönemki mücadelenin yoğunluğu ve o dönemki mücadelenin fedakarlığını burada daha iyi hissedip alanı gezmeye çıktıklarında bizce daha olumlu dönüşler olduğunu görüyoruz.
Çok teşekkür ediyorum İsmail Bey. Çok kısa süre söylese çok güzel anlattınız bu mekanı ama programın ilerleyen dakikalarında sizinle bir de bu Çanakkale tarihi alanı, şehitliği, buralarda neler yapıldı, neler yapılmak istediğini ve bu alanın, bu şehitliğin dünyadaki benzer mekanlarla mukayese ettiğimizde nasıl bir özellik taşıdığını konuşacağız inşallah. Hayır hayır memnuniyetle.
Memnuniyetle. Memnuniyetle. Sağ olasın. Sevgili seyirciler programımızın bir diğer konu biraz önce de ifade ettiğim gibi ülkemizin önde gelen askeri tarihçilerinden doçent doktor Gültekin Yıldız. Gültekin hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk. İyisiniz inşallah. Teşekkür ederim. Yorucu geçmedi yolculuğunuz umarım. Sağ olun.
Gerçi sabahtan beri sizinle biz bu alandayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın katıldığımı ile gerçekleşen ağabey dedeki törenlere katıldık. Bugün burada olmak zaten yeteri kadar güzel bir şey dolayısıyla insanın yorgunluğunu da alıyor fazlası. Çok ayrı bir duygu, ayrı bir güzellik ve buradan canlı yayın yapmak. Evet. Çanakkaleyi buradan anlatmak herhalde çok farklı bir ayrı canlık diye düşünüyorum. Evet. Dört sene önce dedem Kirtede muharebeler sırasında bir top mermisiyle yaralanmış. Öyle mi? Daha sonra tabi askeri isafatı devam ediyor. Dolayısıyla şimdi öyle bir irtibatta var. Çanakkale gazisi torunu olarak buradadır. Evet, evet. Aynı zamanda öyle bir… Ben sizin kadar şanslı değilim maalesef. Yani bir şehit torunuyuz ama Çanakkale değil. Evet. Ama Allah bütün geçmişlerimize rahmet eylesin. Evet hepsine Allah rahmet eylesin.
Şimdi Çanakkale Zaferi, Çanakkale Savaşı aslında bir savaştan, bir olaydan, tarihte olup biten bir vakadan ibaret değil. Hem dünü temsil ediyor, hem zamanını hem bugün hem de geleceği kucaklayan bir boyutu var. Bunun bizim açımızdan ifade ettiği anlamın farklı yönleri var, izahları var hocam. Ama ben önce size şunu sormak istiyorum. Çanakkale stratejik olarak, mevki olarak neden önemli? Aslına bakarsak hem Çanakkale Boğazı hem İstanbul Boğazı 19. yüzyıl boyunca yani bütün 1800’lü yıllar boyunca önemliydi. Çünkü küresel emperyalist mücadelenin tam en önemli kilit noktalarından biri bu boğaz. Ama bunu biraz daha geriye 15-16-17. yüzyılda…
Tabii Osmanlı tarihi açısından bakarsak yani her zaman Akdeniz için, Akdeniz hakimiyeti için… Yani Roma döneminde de bu böylece düşünüyorum. Tabii İstanbul’a hakim olmak ve bu su yollarına hakim olmak. Hani dünyada buna benzer çeşitli stratejik su yolları var. Ama Türk Boğazları diye adlandırılan Çanakkale ve İstanbul Boğazı bunların hani en eski tarihten beri önemli olanları.
Yani ta Troya, Yunan mücadelesinden beri, Atina mücadelesinden beri devam eden bir süreç aslında. Fakat 19. yüzyılda özellikle İngiltere ve Rusya arasındaki mücadele süreci bunu çok önemli kıldı. Ve Osmanlı Devleti’nin güç kaybetme sürecinde açıkçası buraya kimin hakim olacağı daha büyük bir stratejik sorum haline geldi.
İngilizler Rusların hakim olmasından korkuyorlardı. Ruslar İngilizlerin hakim olmasından korkuyorlardı. Osmanlı Devleti de burayı kendi toprağı olarak muhafaza etmeye çalışıyordu. Birinci Dünya Savaşı çıktığında ise tabii iki tane blok var. Birinci Dünya Savaşı geçmeden önce isterseniz kısa bir hatırlatma yapalım.
Çünkü bilebildiğim kadarıyla düşmanlarımızın İngiliz, Fransız, Rus İhtipakı’nın Çanakkale kuşatmasında da etkili olan bir süreç var. O da daha önce İngilizlerin İstanbul Boğazını geçme girişimi ve 19 Şubat’ta geçerek 1800’e de İstanbul’a gelmeleri ve 3. Selim’in tahttan indirmesine sebep olan ve kuşatma da da etkili olan süreç. Aslında böyle bir iki deneme oluyor ama…
Evet aslında 1655’te, 1656’de Venedik kuşatması var. 1911’de Trablus-Karparbi sırasında İtalyan ablukası var. Bunlar tabii Boğaz’ı kapatarak Osmanlı Donanmasının dışarı çıkmasını engelleyen aynı zamanda İstanbul’un iğerçe yollarını kapatma girişimleri.
1807’de ise tabii o zaman henüz daha zırtlı veya buharlı gemiler yok. Yelkenli gemilerle bir İngiliz filosu Amiral Duckworth’un komutasında Boğaz’ı geçmeyi başarıyor. İstanbul’a kadar geliyor ve nihayetinde İstanbul’da ahalinin, İstanbul ahalisinin gayretiyle Yeni Çeyreleri de harekete geçirecek şekilde saray, asker, millet el ele açıkçası. Fransızların lojistik deyici. Evet, çünkü Napolyon Savaşları dönemi, Fransa, Rusya, İngiltere, Osmanlı Devleti’nin değişen ittifakları dönemi bir şey yapamayacağını anlıyorlar ve ondan sonra çekiliyorlar. Dolayısıyla tam 100 küsür sene sonra, yani 1807’den 108 sene sonra bu İngilizlerin bu sefer Fransızlarla beraber ikinci teşebbüsü olacak, Boğaz’ı geçme.
Bu arada 19. y. y. boyunca biliyoruz ki İngilizler aslında bu coğrafyayı çok iyi tanıyorlar. Yani hem Boğaz’ı bir su yolu olarak iyi tanıyorlar. Akıntısı nedir, geçmek ne kadar kolaydır, zordur. Hem de Gelibol Yarımadasını tanıyorlar. Bunun sebebi 1880’lere kadar İngiltere, Rusya’ya karşı Osmanlı toprak bütünlüğünün savunucusu gibi. Çünkü en büyük korkusu Rusya’nın Osmanlı topraklarını başta İstanbul ve Boğazlar olmak üzere ele geçirmez. Akdeniz’e inmez.
Evet, siz Akdenizler Hülyası’nı başa yol açtırma. Evet, bu yüzden de hani İngiliz arşivlerinde araştırma yaptığımız zaman şunu gördük ki 1839’da, 1876’da, 1880’da, 1896’da dört defa benim tespit ettiğim, bunun birkaç tane daha fazlası da olabilir. İngilizler şunu planlamış, eğer Ruslar İstanbul Boğazı’nın önü bir saldırı yaparsa Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmeden biz buraya asker çıkartalım.
Ve bir şekilde burayı Ruslara karşı savunalım. Tabii en yakın üstleri Malta Adası. Malta Adası’ndan ne kadar asker getirebiliriz gibi planlar var. Ama tabii 1839’larda çok bugün için yani 1915 için daha doğrusu komik rakamlar yani 2000 askerle bütün yarım adayı ele geçirebiliriz diye. Ve Osmanlı Devleti’ne karşı da içinde yaptıkları öneriler var. Nasıl savunursunuz? Yani kıyı topları, mayanlar, torpidolar gibi. Arkasından tabii İngilizler Osmanlı’da donanmada etkindir. Osmanlı ordusu Almanlar etkili oluyor maalesef 2. Abdülhamid döneminde. Almanların da önerileri var. Sultan Abdülhamid özellikle Boğaz savunmalarına çok önem veren biridir. Ve farklı yabancı danışmanlardan öneriler almıştır. Aslına bakarsak 1807’den sonra 3. Selim’den başlamak üzere hemen hemen en Osmanlı padişahı bu Boğaz savunmasına, evet Abdülaziz bir yatırım yapmıştır. Tabii teknoloji sürekli değiştiği için savaş teknolojileri ve donanmalar elbette bu yapılan istihkamlar, tabialar, torpido savunma sistemleri sürekli değişmek, modernize edilmek durumunda. Dolayısıyla 1915’e giden süreçte aslında Boğazların hem geçme girişimleri açısından hem de savunma planları açısından uzun bir geçmişi var. Biz bunun bir kısmını çalışıldı biliyoruz, bir kısmı daha hala çalışılmaya muhtaç. Yani aslında 1915’teki savunmanın arka planında Osmanlı Devleti’nin uzun yıllara yayılan bir hazırlığı var. Burada da 2. Abdülhamid’in de çok belirleyici bir rolü var. Demek yanlış olur mu? Şüphesiz 2. Abdülhamid’in özellikle İstanbul’un savunması konusunda ve Boğazların savunması konusunda dediğim gibi çok önemli gayretleri var. Hatta yakında kitaplaştıracağız. Bu Osmanlı askeri istihbaratıyla alakalı şunu gördük. Bizim St. Petersburg’taki askeri ateşemiz Rusların Kuzey İstanbul’a yönelik çıkartma planlarını ele geçirmiş. İstanbul’a gönderiyor, çevriliyor. Bu meşhur Filippov planı denilen İstanbul’daki Rus ateşesinin planı. Yani aslında çok ciddiye de çalışan bir dış askeri istihbaratımız var. Ruslar ne yapabilir? Bir istila yapabilirler mi? Çünkü plan İstanbul-Boğazın ölü Kuzey’den bir çıkar. Asıl endişe Ruslara karşı. Tabii tarihin ironisi saldırı Ruslardan beklenirken, 1907’de Fransızlar, İngilizler ve Ruslar ittifak haline gelince saldırı ters taraftan. Yani esas burayı daha önce savunalım diyen İngilizler’den ve Fransızlardan gelecek. Ruslarla beraber. Tabii bölgeli çok iyi tanıyorlar. Evet, evet kesinlikle.
Buna rağmen niye bu kadar yanıldılar onu soracağım ama şunu ifade etmek istiyorum. Birinci Dünya Savaşı’na daha biz girmeden önce de İngilizlerin bölgeye karşı bir ilgisi var ve hazırlığı var. Daha birinci Dünya Savaşı’da biz tam girmemişiz, ilan edilmemiş. Hatta bizim deniz gemilerimizi engelleme çalışmaları var diye biliyorum. İki tane onlardan almak istediğimiz iki gemiyi vermiyorlar. Parasını ödediğimiz halde.
Ama bizim Çanakkale alanda mevkii de biraz dışında Eylül ayında falan araştırma inceleme yapan gemilerimizi de engelliyorlar ve kendilerine orada da böyle bir sanki kuşatmayı hedefleyerek ön hazırlıklar var. Tabii zaten 18 Mart’ın öncesinde yani 1914 Savaş çıktıktan sonra, Ağustos ayında bu bölgeye yenilik… Çok hazırla giriyorlar.
Mısır esas üstleri. Dolayısıyla Mısır’dan buraya daha sonra tabi Limni Adası’nı ele geçirdikleri için o da Çanakkale boğazına çok yakın bir üst. Yani bölgedeler tabi ki. Şimdi bir Çanakkale Savaşı’nı birinci Dünya Savaşı’na bağımsız düşünmek mümkün değil. Hatta birinci Dünya Savaşı’nın ana harekât noktalarından birisi oluyor. Savaşın sonucunu etkilemek için.
İsterseniz, bir iki dakika isterseniz bize Osmanlı’nın birinci Dünya Savaşı’na girişini ifade eder misiniz? Yani Osmanlı’nın bu birinci Dünya Savaşı’na girişi tabi o günden bu güne çok tartışılır. Yani neden Almanlarla ittifak yapıldı? Bu ittifak özellikle iddia terakki ve onun başındaki kadronun başındaki kişi olarak Enver Paşa bir Almanya sempatisinden dolayı materjitti diye.
Son yıllarda yapılan çalışmalar gösterdi ki aslında iddia terakkinin o dönemdeki hükümeti çeşitli Avrupa devletleri ile ittifak girişimleri için görüşmeler yapmış. Fakat 1912’de Balkan Harbinde alınan ağır mağlubiyetten sonra kimse Osmanlı ordusunun ve donanmasının böyle bir ittifakla işe yarayacağını düşünmüyor.
Bir de ikinci plan, sonuçta savaş bittikten sonra muhtemelen burayı bölme, aralarında paylaşma gibi de bir planları var. Dolayısıyla… Zaten kurala bağlamışlar kim nereye nasıl alacak. Evet, yani tabi İngiliz Rusya ittifakı burada oyunu bozuyor Osmanlılar açısından. Çünkü iki tane biri kara biri denizde, iki tane küresel güç.
Dolayısıyla Osmanlılar burada Almanya ile ittifak ediyorlar ama aslında Alman dışişleri de Alman Genel Kurma’yı da bu ittifakı istemiyor. Bu daha ziyade Alman İmparatoru Wilhelm ile Enver Paşa arasındaki görüşmeler sonunda yapılan bir ittifak. Yani Osmanlı Ricali de çok bundan haberdar değil. En nihayet 2 Ağustos’ta bir gizli anlaşma yapılıyor Almanlarla.
Ve bizim savaşa girmemiz yani bu Göben ve Breslau’nun Çanakkale Boğazı’dan geçmesi Osmanlılar tarafından satın alınmış gibi gösterilerek Osmanlı donanmasına katılması ve 29 Ekim 1914’te Karadeniz’deki Rus limanlarının bombalanması.
Bu 2 Ağustos’tan 29 Ekim’e kadar silahlı seferberlik denilen bir süreç var. Yani Osmanlı Devleti resmen savaşa girmiş değil fakat ordusunu seferber ediyor. Yani şu soruyu sorabiliriz. Almanya ile Osmanlı Devleti ittifak etmemiş olsaydı ya da savaşa girmemeyi başarsaydı bu savaşın sonunda yine Osmanlı Devleti dağılır mıydı?
Bu kolay bir soru olmamakla beraber. O ayrı bir tartışma ve okumadan da müsaade ederseniz biz Çanakkale’ye doğru biraz deneyelim ama bunu bir başka programda tarih gerçeği olanlar üzerinden konuşuruz değil mi? Tabii olanlar üzerinden olduğu için hani bunu tartışmıyor ama sonuçta hani görüyoruz ki plan şu hani biz Almanya ile ittifak edelim bu savaş kısa sürer. Almanya’da kazanırsa biz bu dağılmakta olan imparatorluğu güçlü bir müttefik sayesinde ayakta tutarız. Enver Paşa’ya advedilen bir söz var daha doğrusu Enver Paşa’nın bir sözü. Aslında biz savaşı geniş bir alana yayacaktık. Evet. Almanya’da Avrupa’yı susturacaktık ve sonuçta biz kazanacaktık fakat biz vazifemizi yaptık. Almanya yapamadığı için bu hale geldik gibi. Neyse bunlar çok konuşulur tartışıldı hocam. Çanakkale’ye dönelim.
Evet. Savaşa girdik ve Çanakkale kuşatması ne zaman, nasıl ve kim tarafından gündeme geldi? Şimdi 29 Ekim’de Rus limanları bombalandıktan sonra… Ben bunu sizden sorular sorarken şöyle bir cevap şekli bekliyorum. Biz akademisyenlerin çok ayrıntıya inen, çok teferruata boğulan bir dili var, biraz da kuru bir dili var.
Ama biz geniş kitlelere hitap ettiğimiz için mümkün olduğunca genel kucaklayan, olayın genel ve nasıl bakılmasına zemin hazırlayan ve sıcak ve akışkan bir dili hakim kılmaya çalışırsak… Eyvallah. Hem daha hızlı yol alırız hem daha sıcak olur diye düşünüyorum. Tamamdır. Burada biz savaşa önce tabii Ruslarla girmiş olduk. Arkadan İngiltere, Fransa ittifak olduğu için Ruslarla bize karşı savaş ilan ettiler. Ve bu işin Almanlar açısından Türklerle ittifak etmene, Osmanlarla ittifak etmene sadece hedefi neydi? Batı cephesinde Franslarla harbediyorlar, İngilizlerle harbediyorlar yani Avrupa’da, Belçika topraklarında. Ruslar da Almanlarla bugünkü Polonya topraklarında harbediyor. Dolayısıyla Almanlıya’nın istediği şu. Doğu’da eğer bir cephe açılırsa o zaman Ruslar sizinle uğraşmak zorunda kalır. İngilizler de sizinle uğraşırsa ben Batı’daki işimi daha rahat yaparım. Bu yüzden iki tane cephe açıldı. Bunlardan bir tanesi işte Sarıkamış’tan bildiğimiz Doğu cephesi. İkincisi de Süveyş Kanalı, Kanal cephesi diye bildiğimiz cephe. Bu sefer de İtilap Devletleri önünde stratejik olarak şu ortaya çıktı şu seçenek. Eğer biz bu işi uzatırsak Osmanlı Devleti ile de savaşmak zorunda kalacağız. Bir an önce Osmanlı Devleti’ne saptaşı bırakalım. Bunu tabi Ruslar da İngilizlerden talep ettiler. Yani biz buğday gelmiyor, ticaret yapamıyoruz, ekonomik durumumuz kötü. Logistik destek alamıyoruz sizden. Boğazlılar Türklerinin elinde, Türkler Almanlarla müttefik. Bir an önce bu işe müdahale edin.
Şartmanın sebepler bunlar aynen. Evet, dolayısıyla İngiliz-Fransız müttefik birleşik donanması 14 Şubat’tan itibaren, yani 18 Mart’ta giden süreçte ilk saldırılar 14 Şubat’ta başlıyor. Yani Boğaz’ın iki ucundaki bataryalara. Arkasından ilerleyen süreçte bir tartışma ortaya çıkıyor. Ona gelmeden önce hocam, gerçi kısmen temas ettiniz Çanakkale kuşatmasının sebeplerini ama biraz daha açalım. Sadece Ruslardan buğday alıp Avrupa’daki açlığın önüne geçmek, Rus ticaretini desteklemekten öte daha sıta ticik boyutlar da var. Osmanlı Devleti’ni sap dışı bırakmak. Çünkü şunu biliyorlar ki, eğer Boğazları ve İstanbul’u ele geçirirsek, bir imparatorluktan bahsediyoruz ve payitahtı İstanbul, Osmanlı Devleti dağılır veya savaş dışı kalmak zorunda kalır. İkincisi, Avusturya-Maceristan, Almanya’nın ikinci müttefiki buna yönelik bir arkadan kuşatma düşünülüyor. O yüzden de farklı çıkartma noktaları gündemde, yani Selâniye mi çıkalım, İtalyan Yarımadası’na mı çıkalım, Çanakkale Boğazını mı zorlayalım gibi.
Fakat İngilizlerin kendi aralarında tartıştığı şey, biz bu Boğazı donanma yoluyla geçelim mi, geçmeyelim mi, yani bu işe kalkışalım mı, kalkışmayalım mı? Çünkü demin söylediğiniz gibi aslında buranın ne kadar geçilmesi zor bir yer olduğunu İngilizler de biliyor.
Yani sonuçta dar bir Boğaz’dan bahsediyoruz. Kıyı savunması var, deniz mayınları var, torpidolar var, nihayetinde bir Türk-Alman İttifakı da var, teknik destek de var Alman tarafından. Ama sonuçta İngiliz Bahriye Nazırı diyelim, donanma bakanı Winston Churchill’in baskısıyla böyle bir hareket yapma yani stratejik düzeyde bir hareketten bahsediyoruz kabul görüyor.
Yani bu bir taktik zafer olmazdı. Stratejik amacı Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak. Bu kuşatmada da ilginç bir şeyle karşı karşıyayız. Aslında zaman zaman biz tarihini niçin öğreniyoruz ve öğrenmeliyiz sorusu gündeme geliyor ama şu iki yaklaşımda İngiltere’de etkili olduğunu, Churchill’de etkili olduğunu düşünüyorum, okuduklarım bana bunu öğretiyor.
Birincisi biraz önce sözünü ettiğimiz 1807’de Çanakkale’nin çok beklenmedik bir şekilde çok kolayca aşılıp İstanbul’a ulaşılması. 1807’de yaptık şimdi hayli hayli yaparız mantığı var. Bir de Osmanlı ordularının Balkanlar’da uğramış olduğu büyük hezimetle böyle bir ordu karşıya zaten nasıl direnebilir ki bize gibi?
Bunlar şüphesiz etkili ama sonuçta zaten stratejik kararlar her zaman pislidir. Çünkü ne kadar büyük netice almak istiyorsanız o kadar büyük riski üstlenmeniz lazım. Her şeye rağmen sonuçta zaten İngilizler buradan çekildikten sonra Churchill istifa etmek zorunda kalacak. Hayatı boyunca Churchill’in peşini bırakmıyor Çanakkale’de. Bırakmayacak evet belki ikinci dünya savaşı yıllarında bile hep karşısına çıkıyor o kadar erken. Evet yani orada başarılı olmasaydı yani İngiltere ikinci büyük savaştan galip çıkmamış olsaydı Churchill tarihe bu lekeyle kendi açılarından yazılmış olacaktı. Şimdi karar aldılar bu sebeplerden dolayı biraz önce zikrettiğiniz sebeplerden dolayı Çanakkale’ye yönelir. Evet. Nasıl bir hazırlıkla ve nasıl bir güçle nasıl bir orduyla Çanakkale’nin kapısına geldiler, boğazına geldiler.
İlk başta düşünülen şey bu işi donanma ile bitirmek. Zaten İngiliz Savaş Bakanı Kitchener çok fazla kara kuvveti vermek istemiyor. Dolayısıyla bizim Nisan’dan sonra göreceğimiz karaya çıkartma yani anfibi çıkartma yapmak, Gelibolu’dan Çanakkale’yi kontrol etmeye çalışmak gibi plan ilk başta yok. O yüzden de gelen donanma Fransız ve İngiliz zırhlılarından oluşan çok ağır topları olan, sonuçta işte bunlar 19. yüzyılın sonunda, 20. yüzyılın başındaki son nesil zırhlı gemiler, topları sayesinde, deniz topçuluğu sayesinde kıyı bataryalarını susturmak ve bir şekilde yürümek.
Tabii donanmada sadece zırhlı gemi yok. Mayın tarayıcı gemiler var, korvetler var yani daha küçük, daha hızlı gemiler de var, teknik gemiler de var. Çünkü o dönemde deniz savaşı kompleksleşmiş. Mayın var, torpido var, denize gerilen ağlar var, gemi geçişlerine karşı.
Mayın tarayıcı gemiler var. Yani aslında bugünkü denizaltı ve denizüstü harbe ilk örneklerini barındıran bir donanma gücünden bahsediyoruz. Bir de tabii İngiliz donanması kibirli bir donanma. Çünkü dünyadaki en büyük donanma, büyük Birleşik Krallığı’nın donanması.
Bu yüzden de temel argüman, biz bir şekilde ağır topçu ateşiyle Osmanlı bataryalarını, kıyı topçularını sustururuz ve bu geçişi sağlarız. Bu yüzden de hani biz Nusret mayın gemisi ve mayınları konuşacağız. Aslında sadece zırhlılar değil, bir tarafta mayın tarayıcı gemiler de çalışıp aslında mayınları ayıklıyor.
Yani orada hani mayına karşı…
İlk Yorumu Siz Yapın