"Enter"a basıp içeriğe geçin

Tarih Söyleşileri | Prof. Dr. Abdülkadir Özcan | 7. Bölüm

Tarih Söyleşileri | Prof. Dr. Abdülkadir Özcan | 7. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=CjOB497vny8.

… Merhaba sevgili seyirciler.
Tarih Söyleşilerinden hepinize en içten, en samimi, en sıcak duygularla gönül dolusu sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Sevgili seyirciler, Tarih Söyleşilerine bu gece 53 günü konuşacağız. Nice sıkıntılara, nice ümitlere, nice heyecanlara, nice korkulara, nice canlara sahne olmuş 53 gün.
Tarihin akışını değiştiren, bir devletin tarih sahnesinde varlık ve yokluğunu belirleyen ve bir dünya gücüne dönüşen 53 günü. Bir kuşatmanın ruznamesini konuşacağız. Kiminle? Fatih Sultan Mehmet Bakıf Üniversitesi öğretim üyesi, Profesör Doktor Abdülkadir Özcan hocamızla. Hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk. Dayevetimize icap edildiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Estağfurullah.
Sevgili seyirciler, konunun önde gelen uzmanlarından Abdülkadir Özcan hocamızla bu programda Tarih Söyleşilerinde İstanbul kuşatmasını konuşacağız. Evet hocam, neden İstanbul, niçin İstanbul, Fatih için İstanbul ne anlam ifade ediyordu? Teşekkür ederim. Önce böyle bir çağrıda bulunduğunuz için. Estağfurullah biz teşekkür ediyoruz.
Kavramıyla özdeşleşen bence en büyük olay İstanbul’un zaptıdır, iptalmanın alınmasıdır. Tabii ki fethidir. Fatih malumunuz Arapça’da açmaktır. İslami bir şehri, İslami bir bölgeyi İslam’a açmaktır. Yani Kur’ani bir kavramdır malumunuz. Neden İstanbul sorunuza gelince Kuzey-Bata Anadolu’da Bitinya yöresinde kurulan küçük bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı Devleti.
Biliyorsunuz kısa sürede gelişti, büyüdü. Çanakkale Boğazı’ndan karşı tarafa geçti. Daha 14. yüzyılın ortalarında yani fetihten 100 yıl kadar önce Gelibolu’dan Avrupa yakasına geçti. Ve Balkanlar da ilerledi. Özellikle Edirne’nin fethinden sonra Balkanlar daha Sırbistan’a, Makadümya’ya kadar hızla genişledi, büyüdü. Ama bir türlü İstanbul alınamadı. İstanbul’un alınmayışı Osmanlı Devleti’ni bir sürü maddi zorluklarla karşı karşıya getirdi. Bir defa o binlerce ordunun bir yakadan öbür yaka’ya geçmesi çok büyük bir sıkıntı veriyordu. 2. Murad’ın Varna Savaşı’nda ne zorluklarla karşıya geçtiğini biliyoruz 1444 yılında. Tabii bunlar görünürdeki sebepler. Zorlukları aşma. 2. önemli sebep Bizans İmparatorluğu’nun ki artık o sırada bir şehir devleti haline gelmiş olan Bizans İmparatorluğu’nun bazı Osmanlı şehzadelerini kışkırtarak meşru hükümdara karşı onları ayaklandırmaya çalışması ki Yıldırım Bayezid’in oğlu olup bizim kaynaklarımızda yani uydurma anlamında Düzmece Mustafa olayında olduğu gibi onu biliyorsunuz sahiplendi. Trakya tarafı Çeyhan’ın karantinatını gönderdi ve onu da hak iddia ettiririz tahta hak iddiasında bulunmasını teşvik etti. Bir de 2. Murad’ın kardeşi Küçük Mustafa olayı. Tabii asıl önemli sebep Hz. Peygamberin o müjdesine mazhar olmak. O da manevi motivasyonun baş etkisi diye diyebiliriz yani.
İstanbul’u alan mutlu kumandan, onu alan mutlu ordunun sitayişlere, peygamber senasına mazhar olmaları. Le tüftahanne l-kostantinite. Ferenikm’el-emir. Em’i rûkâf velenikm’el ceyşu zalikel ceyş hadis-i şerifine mazhariyet. Çok önemli bir sebeptir. Bu sebeple İstanbul’un alınması bir defa devletin iki yakasını bir araya getirecekti.
Anadolu taraflarında ortaya çıktı devlet, Balkanlara atladı. Balkanlarda da kurumsal bir şekilde büründü fakat İstanbul hâlâ alınamadı. Dediğim gibi İstanbul’un. Hocam ilginçtir. Ocak 1453’te Fatih Sultan Mehmet daha doğrusu Sultan 2. Mehmet neden İstanbul’u alması gerektiğini izah eden bir konuşma yapıyor komutanlarla. Biliyorsunuz iki tane temelmetim var. Bir tanesi Krytovalos’un tarihinde bir de Tacizade Cafer Çelebi’nin Fetih namisinde Fatih’in konuşmaları yer alır. Ve karşılaştırdığımızda da rahmetli Halil’in alçığında tespit o. İki konuşma meddenin muhtevalarının ifadeler ayrı ama muhtevalarının aynı olduğu ifadeler. Örtüşür.
Orada şöyle bir ifadesi var Fatih Sultan Mehmet’in İrembağından bir köşe Süreyya’nın Asma bahçesinden bir salkım üzüm olan İstanbul ne sebeple benim ülkemin ortasında bulunsun da asiler durağı olmaya devam etsin. Doğru. Bir tanımlaması var. Asiler durağı olması dediğim gibi şehzadelere destek vererek Osmanlı devletini başarısızlığa uğratmak. Entrika Bizans entrikaları malum günümüzde bile kullanılır. Sultan ikinci Mehmet acaba ne zaman ben İstanbul’u fethetmeliyim gibi bir ideale sahip oldu. Çünkü Sultan olduktan sonra ki harekatına baktığımızda tahta oturunca hadi ben şimdi ne yapayım. İstanbul’u orada alayım diyen bir insan tavrı değil ilk icraat hemen hemen ilk büyük icraat. Bu güçlü bir arka plan hazırlık ve ideal kararlık olduğunu göster.
Acaba ne zaman konuda bir biliyorsunuz ikinci Murat kendi isteğiyle 1444 yılında saltanatı oğluna terk etmişti. Onun sebepler üzerinde durmak istemiyorum. Vaktimiz sınırlı konumuz kuşatma olduğu için olduğu için konumuz o olduğu için.
O sırada 11 12 yaşlarında ikinci Mehmet ve 1446’ya kadar yaklaşık 2 yıl kadar pek fazla başarılı bir padişahlık sergileyemedi. Sergilemedi sergileyemedi. Çünkü güçlü vezir Çandarlı Halil Paşa devletin bütün şeyini idari otoritesini elinde tutmaktaydı.
Kapıkulu Ocakları özellikle yani Yeniçeriler ve diğer Kapıkulu Ocakları onun adeta deste tasarrufunda bulunuyordu. Ayrıca Çandarlı o sırada bir süre Bursa’da kaldıktan sonra Manisa’ya geçen ikinci Murat’la türekli haberdar haberleşiyor ve meşru hükümdar hala onu görüyordu.
Bunu çocuk gözüyle bakıyordu. Yani bunlar ikinci Mehmet’in o yıllarda böyle pek başarısız bir icraat sergilemesi derununda bir iz bırakmıştı. Korsat verilmemişti. Verilmemişti diyelim. Ve ikinci şehzadeleyi dönemi 1446-1451 yılları arası ikinci Mehmet’in gerçek anlamda fetih hülyaları ile fetih gerçeks destirme azmiyle yetiştiği bir 5 yıldır. Manisa Sarayı babası ikinci Murat, ikinci Mehmet’e çok iyi hocalar tutmuştu. Özel hocalar tutmuştu. Tabii çok gibi şehzadeleyi var. Çocukluk defteri bile onun ilginç bir… O da var ayrıca. Ayrıca tabii İtalya’dan gelen bazı kişiler, seyyahlar, gezginler Manisa Sarayı’nı uğrarlardı. Onlarla da irtibat halindeydi ikinci Mehmet. Yani sizin de başlangıçta dediğim bir cihan devleti kurma, evrensel bir devlet kurma şeyle o zaman edindi. İkinci şehzadeleyi döneminde. Yani 13-14 yaşlardan itibaren… 19’a kadar. 19 yaşına kadar hem bir cihan hakimiyeti fikrini geliştiriyor hem de İstanbul’da bunun temel şartı olarak görüyor. Evet evet. Bir de şunu ilave edebiliriz burada İnalcık hocanın da tespitiyle.
Yani birinci dönemdeki o başarısızlık gibi görülen o dönemi silmek istiyordu. İstanbul’u almakla bunu yapabileceği hakkında başta Zanos Paşa, Şahabettin Paşa gibi devşirme kökeni vezirlerin de etkisiyle İstanbul’u almayı daha o sıralarda kafasına koymuştu. Ve 1451 yılındaki ilk Karaman seferini yarım bırakmış. Onların barış istemesiyle hemen geri dönmüş. Ve Boğaz’ın kıyısında komisyonu Boğaz Kesen hislerini daha 1451’de yaptıran. Zaten 51’den 53’e kadar geçen sürece baktığımızda komşularla veya Avrupa ülkelere ciddi bir çatışmaya girmekten çok daha çok bir sukun ve hedefe odaklanma noktası gözüküyor. Çok doğru. Ama hocam şunu söyleyeceğim. Tahta çıktı FET’e niyetli hadi yürüyün arkadaşlar İstanbul’u FET’e gidiyoruz dediğinde arkasında hazır bir topluluk yoktu diye düşündüm. Çok doğru. Ciddi bir iç muhalefet vardı her şeyden önce. Yani bazı vezirler destekliyordu. Başta Zanos Paşa olmak üzereki ileride kayınpeder olacak Fatih Sultan Mehmed’in. Çevresinde birkaç kişi kendisini destekliyordu. Asıl büyük vezir. Çandarlı. Çandarlı desteklemiyordu. Yalnız burada Çandarlıyı da böyle hain sıfatıyla görmek pek doğru değil. Devletecrimesi ve yaşadıkları.
Ama hafızakâr bir politika izlerken bu daha atak bir politika izliyor. Aradaki fark bu. Daha bir tut. Hani diyor Osmanlı Devleti evet İstanbul’u alma durumuna gelmedi. Batı’dan güçlü bir haçlı seferi düzenlenebilir. Başarısızlık olabilir. Yaşadıkları var ve ondan kaynaklar korkuları var. Deneyimlerinden dayanarak o bu görüşü savunuyor. Yoksa ihaneti ben dilim varmıyor söylemeye Çandarlıyı. Su yüzden kaçınmak lazım.
Derilerle hareket etmek her zaman daha sağlıklı bir sonuçtur. Hocam müsaade etse Çandarlı deyince de böyle bir kelimelerle geçilebilecek bir kişiden söylemeyiz. Yani asıl özelliği sadece sadra azamlığı değil. Devletin kuruluş döneminde etkili bir vezir ailesi. Çandarlı vezir ailesi. Büyük ailelerden mi? Büyük aile. Çok büyük bir aile. Sonra da o mal. Çandarlı da o ikinci Murat’ın başarılı sadra azamı. Çok.
Dolayısıyla Fatih’in işi kolay değil. Bir tarafta 19 yaşında bir çocuk tırnak içinde. 19 yaşında bir genç tahta geçmiş daha yeni geçmiş İstanbul’u alacağım diyor. Diğer taraftan devleti korumayı da temel görevadeden. Saçını sakalını devlet yolunda artmış ve güçlü bir arka desteğe sahip bir sadra azamı. Sorumluluk sahibi birisi. Acaba alaları var. Yani biz bu işe girersek malum o sırada gerçi Fatih Sultan, İlk Müstakbel Fatih, İkinci Mehmet, Macarlarla, Şunlarla, Vurulan bir anlaşma yapmıştı ama gene papalık her an devreye girebilirdi. Bir sürü o geçmişte örnekleri var zaten. Var. Çok var. Tabii şeyin yanında Çandarlı’nın dışında da toplumda, orada, başka kademelerde bir mukavemet var.
Burada Fatih’in başarısı kamuoyunu çok iyi yönetiyor. Güzel bir parmak bastınız. Beni de hatırlattınız. Biliyorsunuz Yeniçeriler doğrudan Çandarlı’nın emri altındaydı. Çok etkiliydi Yeniçeri. Yeniçeri o sürede çok vurucu bir güç. Adeta Padişah’ın koruma ordusu görülüyor ama o sırada hala Çandarlı’nın etkisi altında da ona bağlılar. 2. Mehmet 1451 yılında Karaman Seferi’nden dönerken sarayda daha çok av amaçlı olarak kullanılan sekbanlar binlerce sekbanı Yeniçeri ocağına kattı. Böylece Yeniçeri ocağında kendisine taraftar önemli bir nüfus elde etti. Ve bundan böyle Fatih’ten itibaren de Yeniçeri ağalıklarına sekban başlılıklardan atama yapılma usulünü başlattı ki bu önemli bir reformdur.
Askeri düzeni, askeri kendisine bağladı böylece. Bir adeta kamu oyunu bu işe döndürdü diyelim. Güzel. Önemli bir başladı. Ve ondan sonra 1453’te ocak 1453’te bir toplantı yapıyor malumunuz. Ulema ve umerai geniş bir istişare toplantısı yapıyor ve niçin İstanbul’a yürümeliyiz ve ne yapmalıyız diye.
Orada kullandığı bir ifade var. O kararlılığını gösterin müsaade ederseniz onun yorumunuzu sizden istirham edeceğim. İstanbul’un üzerine varmaya kesin kararlıyım. Bu işi bitirmeden başka bir işe başlamayacağım. Eğer İstanbul’un benim elimle fethedilmesi takdir edilmişse kale ve burçları taş ve topraktan değil saf demirden de olsa öfke ve kahır ateşiyle onu eritip mum gibi yumuşatırım. Yani bir kararlılığı var. Bu kararlı herhalde çok etkili olmuştur diye düşünüyorum. Muhakkak olmuştur. Çünkü dönüş yok. Yani İstanbul’u alacağım daha sonra o mevzul ya ben İstanbul’u ya İstanbul beni sözü var ya sanki bunlar ön konuşmaları gibi algılanabilir. Buradaki kararlılığının tipik bir ifadesidir o sözler. İkincisi Mehmet’in yani hocam FETİ hazırlıklarını da birkaç cümleyle konuşalım şimdi surların önüne geleceğiz ve asıl surların önünde yaşananları o psikolojiyi o gerilimi ele alacağız ama iktisadi anlamda uluslararası ilişkiler diplomatik alanda, askeri alanda, topdökümü alanında, hareket alanda, lojistik alanda bir sürü bir hazırlık gerçekleşir. Bunları anaatlarla biz hatırlatabilirsiniz.
1451 yılında Boğaz Kesen Hisarı, günümüzün Rumeli Hisarını inşa ettirdikten sonraki birkaç ayda yapıldı o yani bugün biz daha. Yaklaşık 3 ay diye hatırlamış. 3 ayda falan 3.3 ayda bir şey yapıldı o muhteşem şey. Biz bir burcunu bugün herhalde zavuttamir ederiz. Rumeli Hisarı FETİ’nin irade abidisidir aslında diye bir yorumlar ne dersin?
Aklı geliyor çünkü biliyorsunuz Osmanlılar biraz top tüfeğin barutla da barutu dayalı silahların kullanılmadığı dönemlerde daha çok ablukay yoluyla dışarı ile işlerin bağlantısını keserek FETİ yaparlardı. Bursa’nın İznik’in FETİ biliyorsunuz bu şekilde oldu. Efendim Rumeli Hisarı bugünkü Rumeli Hisarı gerçekten ne derece etkili oldu kuşatmada diye sorarsanız belki de çok büyük bir şeyi yok sadece Karadeniz’den gelebilecek yardımları askeri ve lojistik yardımların önünü kesmek için yapılmış. Onun için işte psikolojik bir etkisi. Kesinlikle var. Devletin gücünü gösteren iradesini gösteren hızını gösteren. Hem öyle inşa sırasında imparator haber gönderiyor bunu niye yapıyorsunuz orada yani sanki oralar kendi mülkü gibi ama kendi mülkünde istediğimi yapmaya yapabilirim diyor 2. Mehmet. Ben hep buradayım.
Buradayım. Oralar zaten Osmanlı’nın Üsküdar dahil oralar Osmanlı’nın Osmanlı’nın oradan geçiyor Osmanlılar Edirne’ye gidiyorlar. Dedesi Yıldırım Bayezid’in karşıda yaptırdığı Anadolu Hisarı onartıyor tamir ediyor. Muhteşem ama Rumeli ve Anadolu Hisarı mesela Melink’te orjinal halleriyle böyle görüntülerde var. Çok güzeldir. Boğazın en dar yeridir. Daha çok o şeytan akıntısı denilen akıntı vardır ve yürüyen gemileri Hisarı’na yaklaştırır. Hedef olma özelliklerini arttırır.
Aslında bu Hisar Fatih’in bilimi, tekniği, jeopolitiği de ne kadar etkili kullandığını ve hakim olduğunda bir ifadesi diyebilir miyiz? Diyebiliriz. Zaten rahmetli Hüseyin Dağtekin’in Rumeli Hisarı ile ilgili çok güzel bir şey. Doktor atezi vardır. Yani o stratejik mevkiyi çok güzel anlatır. Çok müthiş bir şey.
Hakikaten Rumeli Hisarı hala ayakta geçerken duygulandığımız zaman zaman haması duygularımızın kabardığı bir Hisar olarak. Sinemacılar arası bir İstanbul simgesi olarak çok kullanılması gereken yerlerden birisi. Evet o yönüyle öyle. Edirne’deki… Edirne’ye döndük, Rumeli Hisarı’nı yaptık. Sonra neden yapıldı?
Çünkü Rumeli Hisarı yoğun bir şekilde, özellikle top silahı hakkında araştırmalar yaptırtıyor. Büyük topçu ustalarını kullanıyor orada ki bunlardan birisi Urbandır. Macar asıllı olup Bizans’tan Osmanlı’ya hadita iltica eden ki Bizans’da parasını pulunu da alamıyor tabii ki urban. Onu kullanmış. Saruca diye bir top ustamız var. Onları kullanıyor.
Bir şey söylemek lazım gelir mi hocam? Biz hep urban, büyük bir top ustası ama sanki İstanbul’u fethene kullanan bütün topları urban dökmüş gibi Türk topçularının da biraz hakkını ketmeden bir şöhret altına karartma durumu var diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Yani bütün bütün her şey urbanın topları değil. Bizzat bakın yivli toplar, görmeden atış yapan havai toplar diye geçer bizde. Havan toplarının hatta mucidi ikinci Mehmet’tir bile diye geçiyor Bizans kaynaklarında kendisinin çok iyi bir top mühendisi gibi görüyor.
Galata’dan bu noktada Dukas zannediyorum naklediyor. Urbanla arasında geçen konuşmayı siz çok daha iyi bilirsiniz. Hani nasıl bir top istediğini tarif edince Urban’a Ben bunu büyüklük olarak yaparım. Ama hani o balistik hesabı, hacmini ve dayanık yapamını, sen topu büyük o büyüklükte dök bu büyüklük ve güle yasacak topu dök. O hesabı ben yaparım dediğini naklediyor. Doğrudur bana bırak o hesaplama işini diyor ki kendisi bu alanda da bir uzman bir mühendis gibi adeta çalışmış. Nasıl ve ilk fetih ikinci Mehmet tabi ilk fetih ya. Söyle onu yapmasa zaten Sultan İkici Mehmet ile birini bugün konuşmayız biz konuşamadık yani o yönüyle çok çok muazzam neler yaşadı. Kırılma noktası Osmanlı tarihinin hatta bir cihan tarihinin kırılma noktasıdır İstanbul’un fethi. Biz ayırmıyoruz çağları Batılı meslektaşlarımız ayırmış. Orta çağın sonu yeni çağın başlangıcı demişler. Yani böyle münferit olaylar çay başlangıcı olur mu olmaz mı ayrı mesele ama bu önemli bir şeydir yani. Orada tabi ki topların devreye girmesi topların Batıda biliyorsunuz o sırada birliğini tamamlamış Fransa kıta Avrupası’ndan Fransa adala İngiltere dışında pek devlet yok. Habesburglar dağınık prenslikler halinde o derebe iyiliklerinin yıkılması o topum kullanılmasından sonra oluyor. Bu şekilde yeni zamanlar başlıyor.
Yani büyük bir heyecan büyük uyku, çatışma, gel git deyicilerine 26 Mart 1453 Osmanlı ordusu Edirne’den yola çıkıyor. Nasıl bir yolculuk hocam? O da ayrı bir yol. Günümüzdeki gibi bırakın asfaltı şofse mosofile bile yok o dönemlerde.
Topların ağırlığı tabi o topları nakleden camuçların hani manda gibi güçlü hayvanların onları getirmesi büyük bir hadise tabi ki. Arabalarla getiriliyor malumunuz top arabacıları var Osmanlı’da.
En büyük top darbzen denilen kale divcı topların en büyük cinsi şahi top bugünkü adını ondan alan top kapısının hemen karşısına yerleştiriliyor. Daha sonra değişik yerlere bataryalar halinde toplar nevzilendiriliyor. Ve artık İstanbul muhasarayı hazır hale getiriliyor. Bu şekilde.
5 Nisan’da padişah otağını Maltepe civarında kuruyor ve artık surlarla arasında metreler var. Ama ilginç bir şey gelir gelmez hemen saldırıya geçmiyor 6 Nisan’da Mahmut Paşa’yı. O da ilginç Perşembe’yi cumaya bağlayan gün değil mi yanlış hatırlamıyorum. Evet.
Yani sanki böyle manevi bir iklimi de hesaba katar gibi 6 Nisan’da Mahmut Paşa’yı Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderiyor. Neden? İki taraftan da kan dökülmemesi için önce bir teslim teklifi yapılır. Teslim edilmezse silaha başvurulurdu. Bu bir gelenek olarak uygulanır hakikaten de.
Nitekim fetihten sonra malum niye teslim etmediniz diye onu o tarasın mektuplara falan ibraz etmesi Halil Paşa’nın gibi şeyler. Yani bu tamamen İslam’a uygun bir geleneğin o dönemdeki göstergesidir diyebiliriz. Elçi gönderme meselesini. Bizans İmparatoru Konstantin de şehrini savunmak için çok ciddi bir kararlık gösteriyor değil mi? Saygı duyulacak bir. Son ana kadar ki orada soruların önünde ölmesi, terk etmemesi orayı takdir edilecek bir uygulamak.
Hocam Edirne’ye, Osmanlı Sarayı’na Fatih’i konuştuk ama isterseniz kuşatmanın büyük kırılma noktalarına geçmeden önce biraz da İstanbul’un içini konuşalım. Konstantin şehrini savunmak için nasıl bir hazırlık yaptı? Çift katlı sorular. Önünde perde duvar. Karasorularından bahsediyoruz. Deniz soruları tek katlıdır her şey olarak duvar olarak. Ayrıca karasoruların önünde derin içi su dolu bir hendek vardır ki Orta Çağ Kale sisteminde hep vardır bu. En büyük güvencesi 11. Konstantin’in İstanbul’un sorularıyla dışındaki hendeklerdi ve bunlar da çekip gidecekler. İstanbul gene alınamayacak düşüncesindeydi ama kendince o da tedbirlerini almıştı. Neler mesela? Genevizlilerden askeri yardım almıştı. Zaman zaman onlardan İHŞ İkmal Yardımlar alabiliyordu ki her ne kadar Halic’in ağzını kapatacak o sıralarda ama konuşacağız onu. Oraya yardım gidiyordu. Daha sonra İstanbul İHŞ sıkıntısına başlıyor bu irtibatın kesilmesinden sonra.
Genevizliler ise orada biraz tarafsız bir pozisyondaydılar. Galata bölgesi. Galata Genevizlileri. O da ayrı küçük bir sur içerisinde. Koloni Genevizlilerin ticari bir kolonisi. Genevizliler aslında tabi ki Bizans’a destek veriyorlardı ama pek çaktırmak istemiyorlardı. Venedikliler? Venedikler şeyde pek. Venedik askeri İHŞ yardımında bulunabilir. Askeri bir yardım gönderiyorlar. Venedik’te çok Genevizlilerin askeri ve İHŞ yardımları var. Çünkü Venedikler’in ticari alanı daha çok Ege ve Akdeniz üzerinde Genevizlilerin Karadeniz üzerinde.
Yüsdünyani adlı birisi Can Siperhane çalıştı surlarda ki onun yaralanmasından sonra zaten malumunuz bir kırılma oluştu. Bizans aleyhine bir kırılma ortaya çıktı. Kanala güveniyordu. Derin bir kanal o. Yani Osmanlılar şehire girdikten sonra o kanal Türk şehitlerinin naaşlarıyla doluydu. Onları siyimeyerek geçtiler surlara yaklaştılar. Surlara merdivenlere dayadılar çıkmak için ki. 2. Mehmet’in malumunuz vadi vardı. İlk çıkanlara ödüllendirme vaatleri falan vardı o bakımdan. Yani alınamayacağı kanaatindeydi. Konstantin, 11. Konstantin İstanbul’un. Tabii Türklerin o sert direnci karşısında tabii o da yelkenleri suya indirdi bir süre sonra. Özellikle şeyin ölümünde Genevizlilerin kumandanın ölümünden sonra iyice morali bozuldu. Surların dışına şimdi tekrar dönelim ve teklifi reddedilen Fatih ne yaptı? Harekâtı nasıl yönlendirdi ondan sonra hocam? Vallahi teklifin reddinden sonra ilk top atışlarını başlattı. Nisan ayının 6’sı 8’si gibi yıllarında artık İstanbul surlara topa tutuldu ve toplar da enteresandır. Yani o dönemin top mermileri granit denilen sert taştan yapılıyor. O taş gülleler topu böyle üçgen şeklinde hedef aldı.
Ki üçgen şeklinde vurup ortayı parçalayıp içeriye gedik açmak. Bütün hedef surlardan gedik açıp içeriye girmek. Bunu hedeflediler. Bunda da önemli ölçüde başarılı oldu Osmanlı topçuları. Malumunuz daha sonra surlara girdiler. Yani odun kapısı açık unutuldu mu unutuldu. Bunlar uyduruk şeyler.
Sonradan çok surlar iyi korunuyordu. Kuşatmanın tarihinde yaşanan çok kritik olaylar var. Dönüm noktası. Hatta kuşatma kaldırılsın mı devam edilsin mi? Padişahın bile çok böyle bunaldığı dönemler var. Bunlar hangileri? Özellikle tabi bir yandan da Osmanlı donanması ki Geliburu tersanesinde hazırlanmıştı. Marmara’da faaliyet halinde. Boğazın dışında Şile’yi aldılar. Büyükada Kalesini aldılar. Bir kısmı bugünkü balta limanı denilen yerde konuşlanmıştı donanmanın zaman zaman şunu söylemeyi unuttuk. Zincirle kapattılar Halic’i. Osmanlı donanması Halic’e girebilseydi kuşatma bu kadar uzun sürmeyebilirdi.
Ama kalın bir zincirle orayı kuşattılar. Orayı aşmak da pek mümkün olmadı. Halic’e gelen zincir kuşatman o zaman önemli bir savunma araçlarından biri.
Bir savunma aracı bir ucu Galata tarafında bir ucu bugünkü Sarayburnu’nda bir yerde yani muhkem bir yerde. Oraya zaten Osmanlı gemilerle yanaştırmıyorlar. Yani zorluyorlar içeriden de söyleyen gemiler Osmanlılar orayı yanaştırmamak için faaliyet halindir.
Yalnız o üç ceneviz bir lojistik yardım getiren cenevizler gelince o açtılar sonra tekrar kapattılar. Ama o önemli savunma şeyin kuşatmanın kırılma noktalarından birisi 20 Nisan Deniz Savaşı değil mi hocam orada neler yaşandı?
Tabii ki orada irili ufaklı birkaç yüz Osmanlı kadırgası vardı ama o sırada İstanbul’un lodos rüzgarları malum her dönemde var. Rüzgarın da yardımıyla onlar o yüzlerce ufak tefek kadırgaları aşarak Halic’e girmeyi başardılar. Bu bir moral çöküntüsü meydana getirdi o sırada.
Özellikle Halil Paşa ve onun destekçileri indinde işte biz size demedik mi? Hatta o sırada bir şeyhin yüzünden bütün bu maddi zararı uğradık diye Akşemsed’de de bir atıfta bulunur Halil Paşa. Şeyh dediği Akşemseddin Hazretleri. O çok önemli bir kırılma noktasıdır ki orada çok önemli. Hadi Fethin manevi Fatihi diyoruz Akşemseddin. Fatih nasıl etkiliyor bu? Mektup olayı. Mektuptan önce Cenab-ı Zıgmırlı gemilerinin Osmanlı donanmasını yararak Bizans’a yardım ulaştırması. Fatih’te de orada yaşadığı hadiseler. Onları biraz anlatabilir miyim? Fatih’in kafasında soru işaretleri o zaman ortaya çıktı. Acaba dedi. Biz baştan beri hata mı yaptık? Biz bu soruları aşamayacak mıyız? Fethi gerçekleştiremeyecek şekilde bir adeta bir bunalım demeyelim de acabalar oluştu kafasında.
İlk korkuyu endişeye orada mı yaşadın? Yani gece gündüz düşündü yaşadı endişeye düştü. O sırada Macar elçisinin gelme şeyleri var. Macarların Bizans’a yardımma gelme şeyleri, söylentileri de yayılmakta. Çandarlı ve etrafındaki kişiler tarafından. Yani o sırada Fethin devam edip etmemesi gündeme geldi.
Fatih’in çok sinirlenerek atını böyle denize doğru sürdüğü de söyleniyordu. Söylenir o Zeytinburnu veya bugünkü yeni kapının açıklarında atına resimleri de vardır onun. Onu Dukas yazıyor. Dukas o sırada surlardan adeta kuşatmayı seyrediyor Bizanslı tarihçi. Yani İstanbul tarihini bizim tarihçilerimizden çok Bizanslılar Bizans tarihçileri yazmış.
Çünkü yaşanmış onlar kuşatmayı. O bakımdan biz onlara Fethin anlaşılması hususunda çok şey borçluyuz Bizanslı tarihçilere. Fransız, Dukas, Krutovlos bunlardan birisidir tabi ki. O olay yaşanmış Osmanlı donanmasına onu yenilgi belirtileri göstermesi üzerine böyle ileriye doğru sürdüğü denize sürdüğü.
Donanma Kumandanı o sırada Baltaoğlu Süleyman Bey’dir hatta onu tartakladığı bir gözünü görettiği falan dövdüğü şeklinde rivayetler vardır. Ve hiç en kötü malum olan da görevden alıp yerine Hamza Bey’i getirmesi. Donanma Kumandası’nın başına Hamza Bey’i vermesi şeyi cezalandırmasıdır bir nevi Baltaoğlu Süleyman Bey’i cezalandırmasıdır. Hem fiziken hem görevden alarak. Hem fiziken hem görevden alarak tabi ki. 20 Nisan gecesi neler yaşandı Osmanlı ordugahında? Gene bir acaba yaşandı devam edip etmemesi hususunda kuşatmanın ama işte orada devreye Akşemsettin’in mektubu devreye giriyor. Ne yazıyor mektubu hocam? Türkçe yazılmış bir mektup orijinali hamdolsun elimizde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesindedir malumunuz.
Orada ikinci Mehmet’i sert bir şekilde azarlar ifadelerle kuşatmanın devamını vurguluyor. Biraz da sert davranmasını söylüyor muhaliflere karşı. Mektubun başlangıcı da enteresan bu hadise ki diyor. Gemi olayıyla ortaya çıktı, gemi olayı donanmanın yenilmesi meselesi ki çok önemli bir belgedir bizim için o Akşemsettin’in mektubu.
Kuşatmanın devamı hususunda Akşemsettin’in bu mektubu çok büyük bir rol oynamıştır. Bunu açıklıkla söyleyebiliriz çünkü Fatih de o sıra, ikinci Mehmet de o sırada bir tereddüde düşmüştü. O baktığında ikinci Akşemsettin’e İstanbul’un manevi Fatih demekle doğru bir laf etmiş oluruz yani. Tabi Akşemsettin’in tek rolü herhalde bu mektuptan ibaret değil İstanbul’un fethinde. Başta Akşemsettin olmak üzere Akbıyık Sultan ve müritleri o sırada ordular, ordu etrafında dolaşıyorlar. Moral veriyorlar gazilere. İşte hadis-i şeriflerle, dini bazı müjdelerle onları motive ediyorlar. Tabi ki bu arada Mehteran’ın da rolünü unutmamak lazım. Mehteran gümbür gümbür çalıyor ki asker üzerinde çok etkili bir şey var. Motivasyon verici gücü var Mehteran’ın. Ama o dönemin marşları nasıldı onu bilmiyoruz. Peki bize intikal etmemiş. Akşemsettin’in mektubu Fatih Sultan Mehmed’in tereddütlerinin izalesinde ve kuşatmaya devamında belirleyici bir rol oynadığını ifade ettiniz. Sonra yine kuşatmada çok belirleyici bir olay var. Hatta kuşatmanın sembolü gibi görülen bir olay. Gemilerin karadan yürütülmesi meselesi. Evet gemilerin karadan yürütülmesi meselesi o kuşatma şeyden o deniz yenilgisinden sonra Akşemsettin’in devam kararından sonra. Devam minibü tavsiyesinden sonra ortaya çıkıyor ki. Yalnız öteden beri Osmanlılar zaten Yelişleri Defteri diye bizi intikal eden bir şey var elimizde. Kemal Bey’dir’le hocanın eşretti onu son olarak. Daha önce de yayınlanmıştı. Orada Baltan İmpan’ın taraflarında o sıralar oralar ormanlık. Ağaç bol bir gemi hazırlıkları zaten başlamış yapılmış. Bu kafada var. Yani bu gemilerin karadan yürütülme hadisesi şeyin bir nevi dönüm noktası kuşatmanın. O gemiler 70 kadar gemi siz oraları biliyorum dolaştınız adım adım o gemi güzergahında incelemelerde bulundunuz onu da biliyoruz. O sıralar oralar ormanlık böyle bina mina yok. İkinci Bayezid zamanında bile oralar ormanlıkta o Galatasaray Enderun Mektevi o sıralarda yapılıyor. Malumunuz ikinci bayezid zamanında tahta kızaklar büyük kalaslar döşendiğini iç yağıyla onların yağlandığını
ve gemilerin hatta yelken de takılarak şey bugünkü Hasköy taraflarında indirildiğini net bir şekilde biliyoruz. Galata sırtlarından. Galata sırtlarından ki Tursun Bey tarihi öbül fetih adlı eserinde Galata ensesinden indirildiğini söyler ki doğrudur. Önemi şahidi. Ama bunu diyorsunuz ki aslında hem harekât planı olarak çok önceden planlanmış hem de hazırlıklarına çok önceden başlamış bir girdi.
Buradan gemileri yürütelim. Bir gecelik olay değil. Hazırlık ister bu. Onlar daha önce hazırlanmış. Ama o gemi belki de gerek duyulmayacaktı ona. Deniz malumiyeti olmasaydı belki de gemilerin karadan yürültülüsünü gerek duyulmayabilirdi. Ama ikinci Mehmet onu baştan planlamış ki 70 kadar gemiyi Galata sırtlarından Halis’e indirmiş.
Bu hem Osmanlı ordusunda kuşatma cenahında muhasarayı yapanlar arasında hem de İstanbul, Bizans ya da Roma halkı arasında savunanlar ve muhasara edenler arasında nasıl bir psikolojik veya moral motivasyon etki uyanıyor? Muhasara edenler arasında bir olumlu bir motivasyon meydana getirdi. Ama karşı tarafta savunucular tarafında ise tabii bir moral çöküklüğü yaşattı.
20 Nisan’ın revansı oldu mu sizce? Oldu. Oldu. Yani şunu da söyleyelim Osmanlı denizci bir devlet değil Osmanlı donanması daha sonra güçleniyor. Dikkat edin. Fatih’in benim yayımladığım atam dedem kanunun da Kaptanpaşa’dan bile söz edilmez. Henüz daha kurumsallaşmamış deniz derya işleri.
Beydir. Baltaoğlu Süleyman Bey, Hamza Bey’dir daha sonra. Fâşist onu başlatanlardan biri olabilir. Başlatandır. Osmanlı denizin daha sonra kurucu babalarından güçlü olacak. Yani deniz gücü Osmanlı’nın çok güç yok o sıralarda. Daha sonra güçlenecek. 2. Bayezid zamanında malum biz orada alınamayan yerleri alıyoruz.
Efendim Yavuz Sultan Selim muazzam bir donanma şey yapıyor ve babasının donanmasıyla kanuni rodosu alıyor. Daha sonraki işler. Gemileri karadan indirdik. Bizans İstanbul’da savunmacılar arasında büyük bir moral bozukluğu. Osmanlı ordusunda da büyük bir moral gücüne sebep oldu. Kuşatma nasıl devam etti hocam? Evet daha sonra 29 Mayıs’a kadar gelen süreci bir hızlı ve dönüm noktalarıyla bize özetleyebilir misiniz? Gemilerin Haliçe indirilmesi çok etkili oldu mu? Dediğim gibi moral çöküntüsü meydana getirdi. Hatta zaman zaman Haliçe indirilen gemileri yakmaya kalkıştı Bizanslılar. Ama Kasım Paşa sırtlarına yerleştirilmiş olan toplar onlara bu fırsatı vermedi. O topların başında Zanos Paşa var. Sürekli top ateşine tuttu Bizans donanmasını. O donanmayla karşı tarafa bugünkü Eyüp Ayvan Sarayı taraflarına bir geçici bir köprü kuruldu. Oradan geçtiler. Neden oraya geçme ihtiyacı duydular? Surların en zayıf yerlerinden biri denizler oralardı. Tek katlıydı. Açmak daha kolay olabilirdi. Ama enteresandır oradan çok Osmanlılar İstanbul’a gene Topkapı Edirnekapı arasında açılan gediklerden girdiler yani. Bu böyle.
Kuşatmanın devam süreci hocam kırılma noktaları o lahımlar tüneller bu arada tabi. Yürüyen arabalar biraz bize o ortamı o klima aktarabilir misiniz? Kuşatma daha sonra yoğun top ateşiyle yine devam etti. Her cepheden devam etti. Ama en yoğun olarak da Karasurlar Edirnekapı Topkapı Mevlana Kapı o Zeytinburnu bugünkü olan yerlerden devam etti.
Bu arada iyi hatırlattınız. Surların boyunca yüksek yürüyen tekerlekli kuleler yaptırdı.
2. Mehmet bu kulelerle surlara atlayıp şehire girme denemeleri yapıldı ama Bizans’ın elinde o zamana kadar pek formülü bilinmeyen Grejuva ateşi var. Rum ateşi diye ateşi rumi diye bilinir. Onu kullandılar. Tekerlekli kuleleri yaktılar.
Bu bir petrolden yapılmış üretilmiş bir silah rum ateşi. Düştüğü yer kara olsun deniz olsun yakan bir ateş daha sonra formülasyonu bilindi.
Fazla da önemli kalmadı. Dolayısıyla tekerlekli kulelerin içeri girilmesine fazla bir etkisi olmadı. Ki şurada ufak bir parantez açalım. Babası 2. Murat da kullanmıştı tekerlekli kuleleri. 2. Murat’ın da ciddi bir kuşatması oldu malumunuz. Bu rum ateşini denizde de kullanıyorlar mı? Kullanabiliyorlar. Demilere karşı etkili olabiliyorlar mı? Tabii tabii. Neft yani petrol ürünü bir şey o onu yakıyorlar. Ne biliyorsunuz petrol düştüğü yerde yanar ve yakar orayı. O şekilde bir silah o.
Esas şunu hatırlattınız. Yer altından açılan tünellerle İstanbul’un içine girilmeye oradan bir yukarıda gedik açılarak gene şehre girme denemeleri yapıldı. Ki o dönemde bunları yapanlara lahamcı.
Lahamcılık biraz fenni bir şeydir. Biriktir Osmanlılarda. Lahamcı teşkilatı vardır. Mühendislik mi? Mühendislik bilemidir tabii ki. Ama aşağıdan ilerleyen, o tünelde ilerleyen kişilerin kazma kürek sesleri Bizans’tan duyuluyor.
Onlar da karşıdan bir laham açarak içeride baya kanlı çarpışmalar olmuş. Çoğu çoğu diri diri orada kaldı. Hatta çoğu böyle şehre girmek üzereyken son anda. Nasıl istihbarat alıyor karşılara? Lahamların etkisi oldu. Nasıl?
Burada Osmanlı ordusu lahamı kazıyor, tüneli kazıyor. Onlar karşılığa nasıl haber alıyorlar? Kazma kürek sesleri duyulur. Laham dediğin günümüzdeki metro şeyler gibi metreler aşağıda değil. Çok aşağıda değil yani. Veya yukarı çıkarken şey yaparken dediğiniz gibi görülüyor ve imha ediliyor. Büyük bir iki tanesi tam şehrin içinde yakalıyorlar. Ama gene de tabii etkili olmuştur. Bu kuşatma sırasında. Lahamcıların etkisi olmamış değildir. Olmuştur. Lahamcılık Osmanlılar’da çok kullanılan bir tekniktir. En son güzel örneği de Girid, Kandiye kalesinin alınmasında yaşanmıştır. Kandiye öyle alınmıştır.
Osmanlı ordusunun da bu en azından teknik birimlerde, Lahamcılar da falan gayrimüslim askerlerin olduğu ifade edilir. Bunların etkisi ne olmuştur? Bu Lahamcılar daha çok onlarda mı hocam?
Sırp kökenli kişilerin kullanıldığı, çünkü onlar anlıyor. Fatih orada kim işin ehliyse onu istihdam etmiş orada. Onlar kullanılmış. Kuşatmalar da kullanılmış. Sırplar veya işte Balkan kökenli diğer kavimler. Etkili olmuşlardır.
Hocam kuşatmanın tarihine baktığımızda işte büyük hareketler, kuşatmalar var, püskürtmeler var. Sona doğru yaklaşıyoruz yavaş yavaş. Orada birkaç hadise var. Mesela 26 Mayıs Macar elçisinin Osmanlı ordugahına gelişi ve 20 Nisan’daki deniz muharebesine benzer bir tekrar muhaliflerin güçlenmesi gibi hâzı. Bir güzel biraz o geceye olanları.
Öyle bir söylenti var. Elçinin gelmesi hadisesi var. Bizanslılara yani Doğu Rumanlılara askeri yardım söylentileri var. Bir haşlı seferi düzenlenebilir söylentileri de. Bu da biraz hafif moral bozukluğu meydana getiriyor ama artık sona yaklaşmıştı Osmanlı o sıralarda. Çok fazla etkili değil o söylentiler.
Kararlıydı yani 2. Mehmet. Yaklaşma yeri altında. Artık son ana geldi diyorsunuz. O son hücum anını, hücum hazırlıklarını.
Son hücum anı da gene genellikle Bizans tarihçilerinden elindiğimiz bilgilere göre o gece muazzam bir şenlikler yapılıyor. Tekbir-i Sadâları, Mehteran’ın müziği. Yani gümrü gümrü ötüyor. Surların içindekiler tabii ki o sırada büyük bir korku içerisinde. Ayasofya’da toplanmışlar. Orada bir ahin büyük bir ahin düzenleniyor. Hocam bize buraya gelmiş ki söz biraz da Bizans halkının psikolojisini burada anlatsanız.
Bizans halkı şu inanç içerisinde surlar aşılamaz. Meryem anamız bizi korur düşüncesi var. Meryem, hızlı yanlık inancı malumunuz.
Bizans akidesinin bir parçası düşmeyeceği kanaatindeler Bizans halkı. Ama Bizans halkı da orası kadın erkek her biri silah tutan, mücü yeten herkes surlarda ve Osmanlı Türklerine karşı mücadele veriyor. O yağlı kazanların dökülmesi hadisesi var bunlar.
Çünkü gaziler zaman zaman surlara merdivenler dayayarak aşmaya çalışmışlar. Ama orada yağlı, düşünsenize kızgın yağlar üzerine dökülüyor. Oracıkta cam veriyorlar. Yani orada demek istediğim Bizans halkı da şehirlerini savunmak için gayret göstermişler. Ordu ile beraber…
Çalışmışlar. Hele hele o Cenevizd’i kumandanın yaralanmasından sonra, şehri terk etmesinden sonra büyük bir moral çöküntüsü başlıyor. Bu arada bir husus var yine Bizans halkının psikolojisi hakkında. Çok dillerde dolaşan siz de onun biraz tarih arka planını öğrensek. Latin külahımı Osmanlı sarılmış sorusuna verdikleri bir cevap var. Çok. Bu da halkı nasıl etkiliyor veya bunun sebebi ne?
Efendim, 1204 Latin istilası, İstanbul’da taş üstünde taş bırakmama tahribatı, hatta değerli heykelleri meykelleri ülkelerini götürme hadiselerini İstanbul halkı unutmamış. 200 yıl küsur geçmesine rağmen. Bir de papallığın bir şartı vardı destek için.
Katolik ve ortodoks mezheplerinin birleşmesi, adeta ortodoksların katolik şeyine girmesi ve Ayasofya’da bir katolik ayeni düzenlemesi istekleri var. Hıristiyan mezhepleri adeta ayrı bir din gibi farklı düşünürler. Yani Katolikler ortodoksları, ortodokslar Katolikleri sevmezler.
İşte o zaman Gennadios, Kolarios diye o dönem ileri gelen ortodoks lideri, patriği o sözü söylüyor. İstanbul’da Latin külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz sözü söyleniyor.
Bunda 1204 Latin istilası ve sonrasında Katoliklerin ortodoksları yapmış oldukları baskılar, zulümler ve benzeri rolünün yanında acaba Osmanlıların daha önceki o Bizans’dan almış oldukları Bursa ve benzeri gibi coğrafyalarda Hristiyan halka karşı muamelesi ve adaletinin rolü var mıdır ve nedir?
Balkanlarda Osmanlılar, Balkanlarda Bizans hakimde oralarda aşırı vergilerden Balkan halkları adeta çok zor duruma düşmüştü, bıkmıştı adeta. Osmanlılar oralara girdikten sonra çok adil bir düzen kurdular. Vergi meselesinde farzı sıkmadılar Balkan halklarını ki halklar diyorum çünkü çok farklı mütecanist kavimler yaşamakta Balkanlarda.
Onun da etkisi var bu şey üzerinde. Osmanlı hoşgörüsünün de çok büyük etkisi var. Yani Bizanslar aslında nasıl bir şehirleri düşse bile nasıl bir yönetim insanlarla karşı karşıya kalacaklarını farkındalar mı? Tabii ki. Tabii ki zaten Fetih’ten hemen sonra gönderdiği haberlerle geri gelmelerini istiyor terk edenler şehrinin Fatih Sultan Mehmet.
Yani Osmanlı hoşgörüsü çok önemli bir etken. Halk üzerinde etken bilhassa. Evet. Rumlu yönde etken. Evet hocam şeyin Konstantin’in hep batıdan bir beklentisi oldu. Büyük bir yardım gelecek ve mutlaka beni Osmanlı benim kaderimi Osmanlı Sultanına terk etmeyecekler diye.
O kuşatmadan önce de kuşatma esnasında da hem Hristiyan halk arasında hem devlet icari arasında böyle bir umut vardı kaynaklar onu söylüyorlar. Bu yardım niye gelmedi? Neden Batı ortodokslukla Katolikliğin Birleşmesi’ne Konstantin razı olmasına rağmen bu Osmanlı muhasesine karşı büyük bir hareket başlatmadı veya başlatamadı?
Şimdi Macarlarla zaten kuşatma öncesinde bir mütareke gibi bir anlaşma yapılmıştı. Anlaşma yapılmıştı. Bir de Batı o dönemdeki yani günümüz Batısı gibi algılamayın Batı o dönemde kendi iç meseleleriyle meşgul. Fransa İngiltere ile 100 yıl savaşlarından yeni çıkmış. Batı Avrupa’dan bahsediyorum yani.
Ee papalık bazı girişimlerde bulunmuyor değil, bulunuyor ama papanın sözüne uyan fazla kimse yok. Bir Macar kralı olabilirim diyor işte. Cenevizliler zaten askere yardımda zaten bulunuyorlar. Batı dediğiniz kim o sırada? Habsburglar yani güçlü bir şey değil o sırada, imparatorlu değil. Almanya işte prenslikler şeklinde idare edilmekte. Acaba onlar da… Yani Batı o sırada birleşebilecek bir konumda değil.
Acaba onlarda da yine Konstantin’de olduğu gibi nasıl olsa bu sırlar şimdiye kadar aşılmadı. Bundan sonra da aşılmaz ve şehir düşmez. Psikolojisinin… Olabilir yani şey olabilir. Bir neden de o olabilir. Diğeri kendi içerisindeki parçalanmışlık olabilir. Bir de tabi mezhep şeyi var, taassubu var. Katolik ortodokslara iyi bakmaz yani o yönüyle. Yani yardım gelemiyor, yeterli yardım gelmiyor.
Çünkü Venedik Senatusu’nda Konstantinopolis düştü diye haber verildiğinde kıyamet koptu gibi bir infal olduğunu gösteriyor. Bu infalle karşı bu yardım niye gelmedi onu anlamak çok da kolay. Valla işte dediğim gibi bölünmüştük, parçalanmış, bir araya gelememe. Yani Haçlı organizasyonu da kolay değil.
O dönemlerde. Bunda Osmanlı ordusunun ve muhasarasının hızlı organizasyonunun da rolü olabilir mi? Tabi ki olabilir. Çünkü Osmanlı bilhassa silah teknolojisinde, barut kullanımında o sırada daha ileride. Bilhassa Fatih’ten itibaren Fatih, Yavuz, Kanuni 16. Cücüdü sonlarına kadar top teknolojisi çok ileride.
Batı daha sonra zaman zaman böyle dengeler iniyor bir çıkıyor. Bir ara Batı üstüne çıkıyor, bir ara Osmanlı ordusunun denge siyaseti. Bunlar etkili olmuş Osmanlı’nın başarısında diyebiliriz. Hocam 29 Mayıs’ta şehire girildi. İşte biraz önce 26 Mayıs’ta Macar elçisinin Osmanlı ordugâhına geldiği çok ciddi bir yaptırma olmamakla beraber bir tereddütte oluşturduğunu ifade ettiniz. Hatta yine bir şura toplanıyor, bir harp meclisi toplanıyor ve ne yapalım diye gündeme geliyor. Çandarlı hâlâ direnmeye devam ediyor mu? Vazgeçelim diye. Ediyor. Son ana kadar vazgeçilmesini savunuyor ama artık Fatih Sultan veya Müstakbel Fatih II. Mehmed’in de etrafındaki destekçileri de iğdeniyi artıyor.
Başta bir defa Akşemsettin resmin hocası Molla Gürhani olmak üzere diğer ulema destek veriyor. Devam diyorlar. Enteresandır, değiştirme kökenli vezirler çok destek veriyor kendisine. Şahabettin Paşalar, Zanos Paşalar başta olmak üzere destek veriyorlar yani.
26 Mayıs, 27 Mayıs, 28 Mayıs, 28 Mayıs son hazırlıkların yapıldığı gün neler yaşanıyor? Osmanlı ordusu son hücuma nasıl hazırlanıyor? Bizans buna nasıl cevap verme, psikolojisine karşı böyle bir… Hücum öncesi bildiğimiz kadarıyla II. Mehmed’in şeyi var yani askeri motive eden konuşmaları var. Yani şehre girildikten sonra ganimetin kendilerine ait olacağı şeklinde sözleri var.
Surlara ilk çıkanlara önemli ödüller vereceğini söylüyor malum olduğu üzere. Bizzat kendisinin de ön saflada savaşacağını söylüyor. Bu arada tabii başta Akşemsettin olmak üzere onların müritleri diğer Anadolu’dan gelen tarikat erbabı gaziler arasında dolaşarak sürekli motive ediyorlar.
Yani Akşemsettin’in bir çadırı var zaman zaman o çadır günü meselesi var orada zaman zaman. Nedir hocam? Enişenin menakıp namesinde Enişenin bir Akşemsettin menakıp namesi vardır orada. Ali İhsan Yurt’u yayınladığı, Ali İhsan Yurt’un yayınladığı.
Bey Rahmetli’nin yayınladığı Fatiha haberci gönderiyor Akşemsettin’e ne zaman kale alınacak kale diyor İstanbul kısarlarına o zaman zaman istihareye yatıyor,
murakabeyede alıyor şu gün şu saatte alınacak şeklinde hatta bir ara öfkeleniyor. Ne zaman? Niye net bir şey söylemiyor diyor çadıra geliyor. O sırada Akşemsettin secde halinde yere kapılmış vaziyette bulunuyor. Bir ara doğruluyor ki Allah hamdolsun ki kaleye girildi şeklinde müjdeyi veriyor. Hakikaten o sırada Osmanlı askerler şehre girmekteler. Böyle enteresan olaylar cereyan etmiş. Son günlerde.
Son günlerde ve böyle bir maddi, mani bir denetimle son hücum başlıyor. Ne zaman?
29 Mayıs sabahı biliyorsunuz günde olmadan şehre giriyorlar Osmanlı askerleri günde olmadan ama öğleden sonra neredeyse İstanbul’un iyice zapturapt altına alınmasından sonra da ikinci Mehmet artık Fatiha Sultan veya Ebul Feth Mehmet olarak altı üzerinde şehre girme hadisesi yaşanıyor ki doğruca nereye gidiyor?
Tabii ki Doğu Hıristiyanlığı’nın merkezi olan Ayasofya’ya gidiyor. Şimdi onu hocam bir sonraki programda şehre giriş ve sonrasını ve etkilerini konuşacağız ama ben sizden son bir soru olarak cevap olarak çünkü zamanımızın da sonuna geldik. Surlara çıkışın hikayesini veya hakikatini öğrenmek istiyorum. Bu hususta çeşitli rivayetler olduğunu görüyoruz. Yani Bizans tarihçisi Dukas’ın eserinin ikinci versiyonunda ilaveli versiyonunda Ulubatlı Hasan adlı böyle gösterişli bir Türk’ün surlara çıktığını söylüyor ama bu bizim kaynaklarımızda olsun, diğer Bizans kaynaklarında olsun pek doğrulanmıyor. Bu konuda bir şey edilmediği için biz tarihçiler meseleyi biraz metodolojik yaklaşırız. Acaba şeyimiz var. Burada bir Hiçti adlı birisi aynı zamanda şairdir. Kendi yazmış olduğu Osmanlı tarihinde surlara ilk çıkanın babası Süleyman Bey olduğunu söylüyor. Karıştıran Süleyman Bey, karıştıran onun sıfatıdır. Bunu kabul ediyoruz artık yavaş yavaş kabul etmek durumunda. Çünkü Fatih Sultan Mehmet surlara ilk çıkanlara ödüller vaat etmişti. Süleyman Bey’e de İstanbul’un ilk subaşısı tayin ediyor. Subaşısı. Dolayısıyla İstanbul’un hane sayımını ve ilk izbat işlerini Süleyman Bey yapıyor. Süleyman Bey’in belki de tabii net olmayabilir. Düşünsenize koca bir surlar. Değişik yerlerden şehre girmeler var. İlla ilk çıkanın kim olduğunu bilmek zorunda da değiliz ama Ulu Batlı Hasan’ı da inkar etmemeliyiz. Ulu Batlı Hasan Fethin sembolü olmuştur. Adeta Fethin şahs-ı manevisi olmuştur. Onu da reddetmeyelim. Sevgili seyirciler, Tarih Söyleşileri programında Fatih Sultan Mehmet Bakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Abdülkadir Özcan hocamızla aslında İstanbul’un fethinin ilk safhasını daha doğrusu hazırlık ve kuşatma günlerini ele aldık. Ama bu konuda bir de eser sizlere hatırlatmak istiyoruz. Pek çok çalışma var. Pek çok çalışmada bu bilgileri elde edebilirsiniz. Konunun psikolojik boyutuyla, iç çatışmalarıyla ve görsel malzemesiyle birlikte merakları için müracaat edebilecekler eserlerden birisi. Erhan Afyoncu ile birlikte hazırlamış olduğumuz 1453 isimli bu eseri de hatırlatmak istiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Ağişe tarafından yayınlanan 1453 Panorama Tarih Müzesi isimli bu çalışma.
Aynı zamanda tabii panorama 1453 müzesini de hatırlatmakta fayda var. İstanbul’un kuşatmasını ve fethinin canlı olarak yaşanabileceği en önemli merkezlerden birisidir. Orada da bu tablolar yer alıyor. Evet, bugün İstanbul’un fethinin aslında en sıkıntılı safhalarını konuşmaya çalıştık hocamızla.
Bir başka programda, bir başka konukla yine birlikte olmak ümidiyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyoruz efendim. Hoşçakalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir