Tarih Tekerrür Ve Ekonomik Krizler 13.Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=-39tAbB8dP8.
動 strangers動 strangers
Meksika demek adet olmuş. Oysa ülkenin resmi adı Birleşik Meksika Devletleri. 31 eyaletten oluşan bir federasyon, bir de ortak federal bölgeleri var.
Mayaların ülkesi Meksika. Mayaların ülkesi ve İspanya’nın ağır sömürgesi. Vamsızlığını 16 Eylül 1820’de kazanıyor.
Meksika devleti.
Nüfusu yaklaşık 99 milyon. Bizimki gibi genç bir nüfus. 65 yaşının üstündekiler toplamının yüzde dördü kadar. Milli geliri 1997’de 7 bin dolar civarında kişi başını. Krizin patladığı 1995 yılında, ihracatı 80 milyar dolardan biraz fazla, ithalat 72 milyar dolar kadar.
Önemli bir petrol ihracatı Meksika. Büyüme hızı yüksek, enflasyonu düşük, istikrarlı bir ülke sayılıyor 1995’e kadar.
1995 krizi Meksika’nın büyük çöküntüden sonra içine düştüğü en büyük buhran. Bir milyon Meksikalı işsiz kalıyor. Eyaletler, belediyeler, büyük şirketler, iflas neşeyine geliyorlar. Suç oranı yüzde 26 civarında artıyor. Daha da kötüsü uyuşturucu da öyle. Faizler yüzde yüzde tırmanıyor. Enflasyon yüzde 50’nin üstünde seyretmeye başlıyor.
Meksika krizini tetikleyen 1973 petrol ambargası. Petrol üreticisi olmasına karşı Meksika’nın bu krizde bir dahli yok. Çünkü OPEC üyesi bile değil. OPEC öbür taraftan malum. Petrol ihrac eden ülkeler birliğinin kısaltılmışı.
Cezaer Libya, Nigeria, İran, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Kuwait, Birleşik Arap Emirlikleri ve Deniz Vella. Bu ülkelerin oluşturduğu bir birlik.
Birleşik Arap Birliği’nin en çok petrol üreten ülkesi, Suudi Arabistan. En çok petrol ürettiği için de birlikte en çok söz sahibi olan ülke, Suudi Arabistan. 1973’te Arap-İsrail Savaşı çıkıyor. Bildiğiniz Arap-İsrail Savaşı. Bunun üzerine başta Suudi Arabistan olmak üzere Körtez ilkeleri bu savaşta İsrail’den yana tavır alan, başta Amerika diğer batılı ülkeleri cezalandırmak üzere onlara petrol satışını yasaklayan bir karar alıyorlar.
Karar 17 Ekim’de Kral Faysal tarafından onaylanıyor ve dünya petrol fiyatları bir gecede dört misli büyüyor. Batı ülkelerinde yıllarca sürecek olan bir durgunluk, emprasyon ve işsizlik dönemine sebep oluyor.
Bu arada Meksika’nın petrol üreticisi bir ülke olduğunu söylemiştim. Meksika’da petrol kuyuları devlete ait. Dolayısıyla ambargodan dolayı yükselen fiyatlardan gelen artarak gelen gelir doğrudan doğruya devletin kasasına giriyor.
Öte yandan Arap ülkeleri petrol dolarlarını, petrol dolar adı üstünde petrolden kazanılan dolar, petrol dolarlarını Amerikan ve Avrupa bankalarında tutuyorlar. Bu dönemde petrol dolarlar hızla artıyor. Petrol dolarlar bu bankalara gidiyor ve bu bankaların kredi rezervlerini yükseltiyor.
Peki kim bu bankaların müşterileri? Elbette ki kalkınmakta olan ülkeler başta Meksika, Brezilya, Arjantin. Petrol dolarların yöneldi bir ikinci adres daha var. O da IMF ve Dünya Bankası. Bu paraların bir kısmı da IMF ve Dünya Bankası’ndaki Arap ülkelerinin rezervlerini arttırıyor. Yani tekrar diğer ülkelere krediye dönüşüyor.
Şimdi bir hesaba göre 1974-1981 yılları arasında OPEC üyelerinin petrol dolar fazlası 450 milyar dolar civarında. Ve Arap ülkeleri o yıllarda dünyada en büyük dış yardım veren ülkeler tam 44 milyar dolar. İkin anlaşmaları, fonlar, IMF ve Dünya Bankası aracılığı ile kalkınmakta olan ülkelere gidiyor. Şimdi bir yandan kendi petrolünden gelen gelir. Diğer yandan görünemiş şekilde artan uluslararası kredi imkanları Meksika hükümeti fırsatı değerlendirmesinde ne yapsın? Yatırım harcamalarını arttırıyorlar. Ülkeye sermaye akıyor. Peso gerçek değerinin üzerinde seyrediyor. Bu arada bütçe açıkları büyüyor. Buna karşılık yalnız hükümetin dış ticareti kısıtlayan, ihracatın ve ithalatın büyümesini yavaşlatan politikaları aynen devam ediyor. Ne zamana kadar? Eylül 1980’e kadar. Eylül 1980’de bu defa da İran-Irak savaşı patlıyor. İran-Irak savaşı, Körfez ülkelerinin kaynaklarını hızla eriten bir savaş oluyor. İki yıl içinde petrol dolar, fazlası petrol dolar açığına dönüşüyor. Ve 1982’den itibaren uluslararası kredi faizleri hızla yükselmeye koyuluyor ve olan Meksika’ya oluyor. Aynı yıl, yani 1982’de Meksika hükümeti borçlarını vaat ettiği tarihlerde ödeyemeyeceğini ilan etmek durumunda kalıyor.
Borçlarının miktarını belirtmek için hücuk elmesini kullanıyorlar. Muazzam yani. Ve alacaklar, komşu Amerikalılar. Meksikalar borçlarını ödeyemeyince bu defa komşu Amerika’nın bankacılık sistemi, sadece bankacılık sistemini değil, ekonomisi ve uluslararası para piyasaları sıkıntıya giriyorlar.
Bunun sonucunda da bireysel yabancı yatırımcılar Meksika’dan kaçıyorlar. Meksika ekonomisi küçülüyor. Büyüme oranı eksi ikiye düşüyor. Ülke ağır borç hükümün altında ezilmeye başlıyor. Durumu kurtarmaya çalışan Meksika hükümeti devlet iktisadi teşekküllerini özelleştiriyor.
Tasarruf tedbirlerine gidiyorlar. Vergi reformu, arkasından ticaretin serbestleştirilmesi. Bu arada sıkı para politikası uygulanıyor. Peso’nun değeri sabit tutulmaya çalışılıyor. Özetle enflasyonu durdurmak için bilinen tedbirlerin tümü alınıyor.
Başarılı da oluyorlar. Ekonomi yeniden ufak ufak büyümeye başlıyor. İracat ithalat artıyor. Yabancı sermaye geri dönmeye başlıyor. Ancak bu defa gelen yabancı sermaye portreo yatırımı şeklinde. Yani uzun vadeli real yatırımlara değil, hisse senetlerine donalara yöneliyor.
Amaç kısa vadede para kazanmak. Hep söylediğimiz gibi bu bağlamda en hafif meşrep yatırımdır portreo yatırımı. En ufak bir terslikte yabancıların ellerindeki kağıtları satıp kaçmaları beklenir. Ve ne yazık ki Meksika’da da terslikler üst üste geliyor.
Önce 1994 bir seçim yılı ve Meksika’nın birisi millet meclisi, diğeri senato olmak üzere iki gözlü bir parlamentosu var. Cumhurbaşkanı halk tarafından 6 yılda 1 seçiliyor, doğrudan seçiliyor.
O dönemde iktidardaki parti, ülkeyi son 60 yıldır yöneten kurumsal devrim partisi, ulusal hareket partisi ile çekişiyor. Şimdi 1994 yılının yani seçim yılının aynı ilk günü Emeliyan Azrap Ata Kurtuluş Ordusu, ülkenin güneyindeki Çiyapas eyaletinde baş kaldırıyor. Çiyapas ülkenin en yoksul eyaleti, petrol ve kahve üretimi durmuş durumda, işsizlik diz boyu. Zapatistler önce Çiyapas’ta 6 şehri ele geçiriyorlar. Sonra da iktidardaki kurumsal devrim partisinin başkanı, Luis Donaldo Colacio yasigas izleniyorlar. Colacio ölüyor, başkent Meksika birbirine giriyor, bombalar patlıyor, otomobiller uçuruluyor. Terörist eylemler ülkenin diğer şehirlerine yayılıyor. Hükümet var gücü ile bastırmaya çalışıyor ve bu karmaşa içerisinde seçimler yapılıyor.
İktidar partisinin gösterdiği yeni aday kazanıyor, Ernesto Zedillo. 1995 Meksika krizine daha sıkça sorulan bir soru var. Meksika’nın problemleri ekonomik miydi, siyasal mıydı diye. Şimdi bizce ekonomi ve siyaset bir elmanın iki yarısı gibidir. Birisi nerede başlar, diğeri nerede başlar, ayırmak çok zordur. Meksika’da da böyle olmuş olmalı. Öte yandan Meksika’nın bir özelliği de seçimleri nehile karıştırmakla ünlü bir hükü olması. Ayrıca iktidardakiler olsun, muhalefettekiler olsun, siyasi partilerin aile partileri gibi yürütüldüğü anlatılıyor.
Yolsuzluk iddiaları cebası. Ernesto Zedillo’nun başkan seçilmesinden bir ay sonra kendi partisinden bir milletvekili ve kendisinin sağ kolu Jose Masio öldürülüyor. Önceleri yine aynı partiden bir başka milletvekili suçlanıyor. Daha sonra eski cumhurbaşkanlarından birisinin kardeşi.
Derken Masio cinayetini araştıran savcı, Bilecik Amerika Devletleri’nde üzerinde dekliro edilmemiş 47 bin dolar kadar bir parayla yakalanıyor, hapse atılıyor. Bu da yetmiyor. Ölen adamın kendisinin Amerikan bankalarında 17 milyon doları olduğu ortaya çıkıyor. İşte hileler, yolsuzluklar vesaire gibi daha bir sürü çirkin çirkin işler. Şimdi bütün bu işler ve başkan adayının böyle fitursuzca öldürülmesi yabancı yatırımcıların yatırımların riskine karşı kardan daha yüksek pay istemeleriyle sonuçlanıyor. Meksika Merkez Bankası bu yabancı yatırımların talebini karşılama çalışıyor. Nasıl karşılayacak? İç borçlara yöneliyor ve yüksek faizli iç borç alıyor. Ancak iç borçlarının vadesini kısa tutuyor faiz giderinden tasarruf edebilmek için. Bu sefer de başka türlü bir durum ortaya çıkıyor. Kısa vadeli iç borçla peso iç borcu ile yine kısa vadeli dolar borcu ödemek gibi bir tersliğin içine düşülüyor. Böyle olunca dış borç ödemeleri daha da zorlanıyor. Devlet rezervleri azaldıkça devalasyon beklentileri artıyor. 13 Aralık 1994’te hükümet devaryasyon olmayacağını kurum değişmeyeceğini ilan ediyor.
Sadece bir hafta sonra bundan 20 Aralık salı günü maliye bakım televizyona çıkıyor ve kurbandının %13 artırılacağını söylüyor. Kurbandının artırılması demek peso arasında oynamasına izin verildiği limitlerin artırılması demek. Bu limitlere artırılınca peso üst limite oturuyor. Yani değer kaybediyor anında.
Ertesi gün 21 Aralık çarşamba yatırımcılar panik içinde en elindeki pesoları 4 dolara çevirmeye çalışıyorlar. Selma’yı beklendiği gibi ülkeyi terk ediyor. Cumhurbaşkanı zediyor bu seferde peso’yu çıktığı yeni yerde tutacaklarını ilan ediyor. Ama pesolar aynı fikirde değil. Pesolar hala peso’nun olması gerekenlerden %20 daha değerli olduğunu söylüyorlar. Yani %20 daha düşmesini beklediklerini ilan ediyorlar. Hükümet böyle olmasın, değeri daha fazla düşmesin pesoların diye bir günde 6 milyar dolar harcıyor. Ama yeterli bir harcama değil. Kaldı ki aynı günün sonunda Meksika Merkez Bankası’nın rezervleri 6 milyara kadar iniyor.
Bu sefer hükümet bir önceki kararından vazgeçmek zorunda kalıyor. Ve 22 Aralık Perşembe günü peso’yu çipalamaktan vazgeçtiklerini ilan ediyorlar. Bu çipalamak lafını açalım çipamalım. Denizde gemileri, deniz araçların olduğu yerde tutma yarayan ağırlık.
Çipalı kur kavramı da buradan geliyor. Paranın değerini olduğu yerde tutmak anlamında. Hükümet peso’yu çipalamaktan vazgeçiyorlar, dalgalanmaya bırakıyorlar. Dalgalanmaya bırakır bırakmaz %15 tekrar değer kaybediyor. Araya hafta sonu tatili giriyor. 26 Aralık pazartesi günü Maliye Bakanı Serra
hükümet tedbirlerini anlatmak üzere toplandığı basın toplantısına gelmeyi veriyor. Basın toplantısına çıkmayınca Maliye Bakanı panik doğal olarak daha artıyor. Peso’nun değer kaybı hızlanıyor. Salı günü Merkez Bankası olsun Maliye Bakanlığı olsun sessizliklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Kimseden hiçbir açıklama gelmiyor.
Piyasalar büsbütün karışıyorlar. Ve peso bir gün öncesine nazaran 136 değer tekrar kaybediyor. Aynı günlerde hükümetin açtığı bir ihale var. 774 milyar dolarlık bir ihale. Buna da kimse rahmet etmiyor. Bu analar ortada kalıyor. Perşembe günü Cumhurbaşkanı mihayet Maliye Bakanı’nı az ediyor.
Yeni Bakan geliyor. Yeni Bakan 95-96 yıllarını kapsayan bir paket program hazırlıyor. Tabii paket program, IMF’nin kuralları doğrultusuna hazırlanan bir paket program. Ve IMF 17 milyar 800 milyon dolarlık bir krediyi bu paket programı açıyor. Ve bunun 8 milyarını derhal takdim ediyor.
Bir on milyar kadar para da G7’lerden geliyorlar. Sonra kurtağıma hareketine Amerikan Kur Istikrar Fonu katılıyor. 20 milyar dolar da onlar veriyorlar. Ve ilginçtir, IMF’nin bu 17 milyar 800 milyon dolarlık desteği, örgütün bir ülkeye yaptığı en büyük destek olarak ortaya çıkıyor.
Hem miktar hem de ülkenin fondaki kodasını oranla en yüksek miktar. Meksika’ya verilen desteğin büyüklüğünün nedeni, IMF Müdürü Michel Tandessus, Mayıs 1995’te Washington’da verdiği bir demeçle açıklıyor. Ve bu açıklamayı fonun kuruluş amaçları arasında yer alan 5. maddeye göndermeye yaparak gerçekleştiriliyor.
Bu şöyle ki, fon kaynaklarını üyelere geçici süreyle ve yeterli garantiler altında tahsis etmek suretiyle, üyelerin güvenlerini arttırmak ve dış ödemeler dengesindeki aksaklıklarını, ulusal ya da uluslararası refaha zarar vermeden düzeltmelerine fırsatlanmak. Tandessus’a göre eğer Meksika bu boyutlarda desteklenmeseydi, sorunlarını uluslararası refaha zarar vermeden çözemezdi.
Ne gibi zararlardı bunlar? Örneğin dış borçlarını erteleyebilir ya da askıya alabilirdi. Bu durumda kredi verenler zarar görürlerdi. Ya da deviz alım satımlarını kısıtlayabilirdi. Bu tür bir uygulamanın başka ülkelere sirayet etmesi söz konusu olabilirdi.
Daha da kötüsü Meksika’nın içine düştüğü bu durum, uluslararası yatırımcıları kalkınmakta olan ülkelere girmeye korkar hale getirebilirdi. Bu sonucu söylediğimde zaten kredi büyümeyi durdurabilirdi. Sonuçta Meksika yavaş da olsa toparlanıyor. IMF yetkilileri gelişmeleri olumlu görüyorlar. Ancak altın standart tarafları, iktisaçlıların itirazları var. Onlara göre 1995 Meksika krizi ve 1997 Güneydoğasa krizi ve sonra 1998 Rusya ve Brezile krizleri IMF’nin Bretton Woods sisteminin çöktüğünün canlı kanıtlarıdır.
Zaten dünya para sistemi Amerika Birleşik Devletleri’nin altın standartından tamamen çıktığı, Amerikan Dolarının fiyat paraya dönüştüğü 1973 yılından itibaren çığrından çıkmış durumdadır. Fiyat parayı burada yine bir kere hatırlatalım. Fiyat para değerini hükümetlerin kararlaştırdığı altın karşılığı olmayan para. Ve yine IMF muhalifleri diyorlar ki,
önlem alınmadığı takdirde uluslararası para ve finans piyasalarının 1929-39 Büyük Çöküntü dönemindeki kargaşaya,
gelecek yıllarda yeniden dönmesi kaçınılmazdır.
Bu video da bu kadar. Yeni videolar için abone olmayı unutmayın.
İlk Yorumu Siz Yapın