Tarih Tekerrür Ve Ekonomik Krizler 6.Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Qr0Gv1MAgbs.
monitor videosu
1931-1945 yılları tarihe mali kaos yılları olarak geçti. Altın standartından çıkan ülkeler paralarının karşılığında altın verme zorunluluğundan kurtulmuşlardı. Bu durumu istismar etmekte gecikmediler. Burada istismardan kastım paranın değerini ekonomik değil siyasi mülazalarla belirlemektir. Mesela rakip bir ulusun mal satmasını, ihracat yapmasını önlemek için kendi paranızın değerini düşürürsünüz. Rakip ulus da buna aynen karşılık verir. Bu durumda kimin parasının hangi değerde olduğu, birbirlerine göre olan değerleri gibi kavramlar ortadan kalkar. Nitekim böyle oldu.
O yıllarda dünya ticareti %63 düştü, fiyatlar da %48. Bu karmaşaya bir son verebilecek uluslararası örgüt yani MF fikri daha o yıllarda doğdu. Deniyordu ki devamlılığı olan bir örgüt ancak hangi paranın karşılığının ne olduğunu
saklayabilir ve para birimlerinin değerlerini kesin olarak ortaya koyabilir. Yine aynı örgüt bu değerlerin tartışmasız işlenmesini sağlayabilirdi. 1944 Haziran’ında Amerika güleşik devletlerinin New Hampshire eyaletinde Bretton Woods isimi bir kasabada dünyanın dört bir tarafından 44 ülkeden delegeler toplandılar.
Ve bu delegeler dünyanın parasal durumunu inceleyen uzun uzun toplantılar yaptılar. Savaşın içinde idiler. Türü türlü zorluklar vardı. Aylarca ve aylarca konuşuldu ama sonunda delegeler yeni dünya çapında bir parasal sistemi kurabilecek örgüt kurma konusunda anlaştılar. MF Kurulu Sözleşmesi’nin birinci bölümü örgütün amaçlarını altı maddede özetler. Şöyle bir danışma ve birlikte çalışma ortamı sağlayacak devamlı bir kurum aracılığı ile parasal konularda uluslararası işbirliğini ilan etmek. İki uluslararası ticaretin yayılmasını ve dengeli büyümesini kolaylaştırmak ve bu amaçta tüm ortakların ekonomik politikalarının temel hedefleri olan istihdam, real gelir ve üretim kaynaklarının yaratılmasına, geliştirilmesine ve idame ettirilmesine katkıda bulunur. 3 para alım satımında istikrarı sağlamak üyeler arasında düzenli alım satım usulleri geliştirmek rekabete dönük karşılıklı devalüasyonları önlemek. 4 çok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasına ve dünya ticaretini engelleyen döviz ısıtlamalarının
birer taraf edilmesine yardımcı olmak. 5 fon kaynaklarını üyeleri geçici süreyle ve yeterli garantiler altında tahsis etmek suretiyle üyelerin güvenlerini arttırmak ve dış ödemeler dengelerindeki aksaklıklarını ulusal ya da uluslararası refaha zarar vermeden düzeltmelerine fırsatlanmak. 6 bu suretle üyelerin uluslararası dış ödemeler dengesizliklerinin süresini
ve etkisini azaltmak. IMF’nin getirdiği yeni sistem esas itibarı ile altın alım satım standartıydı. Şu farklı ki sterlinin yerini bu defa uluslararası para fondu mimarı Amerika birleşik devletlerinin para birimi dolar aldı. Dolar bundan böyle dünyanın temel para birimi olacaktı.
Şu farklı ki dolar divalü edilmişti ve eskisi gibi 1 dolar eşittir 1.16’ının 20’de 1’i değil 35’de 1’i olacaktı. Ancak eskiden olduğu gibi Amerikan vatandaşları kağıt paralarını altına tahvil edemeyeceklerdi. Sadece yabancı devletler ve onların merkez bankaları bu işlemi yapabileceklerdi. Sadece onlar ellerindeki doları altına tahvil edebileceklerdi.
Böylece Amerika’nın kendi parasını altına diğer devletlerin paralarını da Amerikan dolarına dayadıkları bir sistem ortaya çıktı. Yıl 1946. Peki oldu mu bari? Hayır olmadı. IMF’nin kurulmasından 5 yıl kadar sonra 1950’li yılların başlarında işler ters döndü. Şöyle ters döndü.
Amerika’da altın çoktu 25 milyar dolar karşılığı kadar altın vardı. Ve Amerika istenilen her durumda altın talep eden dolar İbrahim Hazretleri’nin ürettiğiyle altın talep eden merkez bankalarının taleplerini yerine getiriyordu. Bu tabii Amerika’dan altın çıkışı demek.
Fakat bu ülkeler kendi para birimlerini savaş öncesi değerleri esas alarak yeniden yapılandırmışlardı. Yani paraları gereğinden daha pahalı tutuyorlardı. Örneğin İngiltere daha hala bir sterlinin 4 dolar 85 cent olduğunu iddia ediyordu.
Tabii bunun bir anlamı Amerikan dolarının ucuza gidiyor olması demek. Şimdi dolar ucuz diğer paralar göreli olarak pahalı olunca dolara talep arttı. O kadar arttı ki dünyada bu defa bir dolar kıtlığı başladı. Tuhaf bir durumdu. Bir yandan dolar kıtlığı, bir yandan da Amerika’da emplasyon.
Yine 50’li yıllarda Altınstone’a güvenen Amerika Birleşik Devletleri’nin parasını saçtığı şeklinde bir manzaraya çıktı. Marshal yardımı türünden dış yardımlar, krediler ve değeri her gün biraz daha düşen mevzul miktarda dolar. Ürkütücü bir manzaraydı.
İleriden Avrupa devletleri Batı Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya sıkı para politikasına dönmeye karar verdiler. Sıkı para politikası gerçekçi para politikası. Ditekim İngiltere Sterlinin 4.8 dolar olduğu iddiasından vazgeçti. 2.40 cent’e kadar değerini düşürdü.
Sıkı para politikasına geri dönüş, buna ilave eden Avrupa ve Japonya’nın ekonomilerini derleyip toplayıp üretir olmaları Amerika’nın dış ödemeler dengesinde açığa neden oldu. Amerika ihrac ettiğinden daha çok ithar eden bir ülke konumuna girdi ve 60’lı yıllarda
enflasyon göz ardı edilemeyecek bulutlara ulaştı. Bu defa doları kendi ülkelerinin para birimlerine esas alan ülkeler tedirgin olmaya başladılar. Değeri düşük olan dolar, istenmeyen para oldu. IMF’nin Amerikan dolarını dünyanın temel para birimi olarak kabul eden sisteminden şikayet edilmesi bu yıllar araslar. Humurtular özellikle de Degol Fransızlı’ndan geldi. Degol’un mali danışmanı Jacques Reff, klasik altın standardı taraftarı olan bir ekonomistti. Hatta önünde bir kitabı var, Batı’nın mali günahları isimli bir kitabı. Jacques Reff IMF sistemin giderek bir kabusa dönüştüğünü söylüyordu. Amerikalılar önce şikayetlere aldırmadılar. IMF’nin sisteminin keyfi değil, kaçınılmaz bir sistem olduğunu savunuyorlardı. Bunun üzerine Avrupa devletleri ellerinden dolar çıkartmaya başladılar. Doları altına tahvil etme haklarını kullanıyorlardı. Böyle olunca da Amerika’nın dağ gibi görünen altın su tovu ermeye başladı. Öyle ki 50’li yılların başında 25 milyar dolar değerinde olan altın su tovu 1970’lere geldiğinde 9 milyar dolara kadar inmişti. Euro dolar Avrupa’nın istemediği dolar anlamına gelir. 70’li yıllarda Euro dolarların miktarı 80 milyar dolar bulmuştu. Baktı olmuyor Amerika Avrupa hükümetlerine ellerinden dolar çıkarmamaları için siyasi baskı uygulamaya kalktı. Tıpkı 1931’de İngiltere’nin Fransa’ya elindeki sistemlerini satmaması için uyguladığı baskı gibi bir baskıydı bu. Ancak Amerika 35 dolar karşılığında bir onuz altın vermeyi sürdürecek durumda değildi. Bu defa da Avrupa devletleri serbest altın piyasasına yöneldiler. Serbest altın piyasası diye bir piyasa vardı çünkü ellerindeki dolarları oradan altına tahvil etmeye koyuldular. Doların değerini düşürmek istemeyen Amerikan hükümeti Zürich ve Londra altın borsalarını, piyasalarını daha doğrusu desteklemek zorunda kaldı el altından. Değişmez ve su geçirmez olduğu düşünülen Bretton Woods sisteminin çökmeye başladığı gün geçtikçe daha net bir şekilde belli oluyordu.
Fransa’lıların vırma buldukları çare, doların serbest altın piyasasındaki değeri ile hükümetler ve merkez bankaları nezdindeki değerini birbirinden tümüyle ayırmak oldu. Serbest altın piyasasında kaça giderse gitsin. İmmefeyyüleri doların değerini bir onuz altının 35’te biri olarak kabul edecekler
ve kendi aralarındaki işlemlerde bu değeri evve diyen böyle sürdüreceklerdi. Dahası hiçbir merkez bankası serbest altın piyasasında dolar bozdurmayacak ve serbest altın piyasasından altın almayacaktı. Bu süreste serbest altın piyasası dünya parasal sisteminden tümüyle çıkarılmış oluyordu.
Altın bundan böyle herhangi bir başka meta gibi alınacak, satılacak kendi değerini kendisi serbest piyasada bulacaktı. Devletlerin elindeki altın stokuna gelince altın külçeler bir merkez bankasından ödeki merkez bankasının kasalarına taşınıp duracaklardı.
Klasik iktisatçılar serbest altın piyasasının dünya parasal sisteminden böylece ayrılmış olmasını kabul edemediler. İmmefenin sistemini kurtarmak için yapılan bir düzenleme olduğunu söylediler. Onlara göre böyle ters bir işlem yapmaktansa altın standardına geri dönülmeliydi.
Öte yandan kağıt para taraftarları, Friedman’cılar ve Keynes’ciler altının dünya para piyasalarından tamamen çıkıyor olmasından memnundular. Hatta onlar paradan olmasa altının değerli bir maden olmayacağı düşüncesindeydiler. Ve diyorlardı ki bu ayrım altın fiyatlarının düşmesine de neden olacak. Ama öyle olmadı.
1973 yılında bir on saltının fiyatı serbest altın piyasasında yüz yirmi beş dolara fırladı. Amerika’da enplasyon devam ediyordu. Euro dolarlar birikiyordu. Bunlar doları olan güvenin kaybolduğunun göstergesiydi. Richardson bir karar aldı ve fiyatları dondurdu.
Fiyatların dondurulması Bretton Woods sisteminin çökmesi demek. Avrupa Merkez Bankaları ayağa kalktılar. Nixon’ı ellerindeki paraları serbest altın piyasasında bozdurmakla tehdit ettiler. Bunun üzerine Nixon altından toptan vazgeçti. Ve Amerikan tarihinde dolar ilk defa altından uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir fiyat paraya dönüştü. Fiyat parayı hatırlatayım. Fiyat para değerini hükümetlerin kararlaştırdığı para. Altın esasına dayanmayan paralara fiyat para denir. Bildiğimiz eder anlamında fiyat değil, F-I-A-T fiyatı. Amerikan İngilizcesinde bir kelime değeri kararnamelerle belirlenen para demek.
Fiyat paranın başlangıç değerini hükümetler tayin edecekti ama sonra akiki değeri serbest para piyasalarında belli olacaktı. Hükümetler başlangıç değerini gereğinden fazla yüksek tutmuşlarsa arz talep dengeleri paranın değerini elinde sonunda bulduracaktı. Amerika fiyat paraya dönünce diğer ülkelerde ister istemez Amerika’yı takip ettiler.
Fiyat parası ile birlikte 1933’lü yıllarda buluşuldu. 1933’lü yılların kalısının ne olduğu malum. Karşılıklı divalyasyonlar, kimin ne yaptığının belli olmadığı bir durum. Ürkütücü bir durum. Hadi bu sefer Nixon bir başka çözüm önerisiyle ortaya çıktı.
Nixon-Simitsonya’nın anlaşması denilen bir çözüm. Nixon-Simitsonya’nın anlaşması için dünya tarihinin en büyük parasal mutabakatı diyordu. İşine sahası şöyleydi hükümetler para birimini tespit ediyorlar ancak artı ve eksi değerler içinde dalgalanmasına izin veriyorlardı.
Böylece ulusal para bilimlerinin hepsinin dalgalanmaya bırakıldığı Japon yeniyle Sterlin’in ve diğerlerinin rekabet ettiği bir durum oluştu. Bu durumda ulusal paraların değeri saht başı değişiyordu.
Altınistan derdi taraftarı, Amerikan iktisatçıları yine ayağa kalktılar. Onlara göre Friedman’ın Ütopyası dedikleri bu durum gürümeyecek olan bir durumdu. Dolar düşük tutuluyordu değeri. Bu tabii ihracatı kolaylaştırıyordu ama bunun bedelini de Amerikan tüketicileri ödüyorlardı. Amerikada inplasyon devam ediyordu. Daha da kötüsü dünyanın tüm ülkeleri bu inplasyonu ithal ediyorlardı. Neden? Çünkü Dolar dünya parasal sisteminin rezerv parasıydı. Böyle olunca dünya devletleri ürün ve hizmetlerinin karşılığı olarak Amerikanın kağıt parasını kabul etmek zorundaydılar.
Böyle bakıldığında global para sistemi işlemiyordu. Bu görüşleri savunan iktisatçılar, Güney Asya krizini Amerikan Dolarını baş aşağı getirecek oluşumun ilk perdesi sayarlar. Onlara göre 1995’teki Meksika krizi, 1997’deki Güney Asya krizi, 1998’deki Rusya ve Brezilya
krizlerinin nedeni global para sistemindeki bu bozukluktur. Yine onlara göre dünya inplasyondan da her dakika değişen kurulardan da bu kurların ileride ne olacağını bilememekten de bıkmış usanmış durumdadır. Uluslararası para piyasasındaki bilinmezlik ve hareketlilik aynı zamanda siyasi istikrarsızlığın
baş nedenidir. Friedman’ın rüyası küle dönüşmüştür. Peki ne olacak? Bu noktada yapılacak iş bir dünya parası çıkarmaktır deniyor. Son yıllarda sıkça konuşulan bir şey bu. Bu para fiyat para olacak. Değeri dünya rezerv bankası isimli yeni bir örgüt tarafından belirlenecek.
Dünya parasının isimleri de var. Keynes ilk ortaya attığında dünya parası meselesini adına bankor koymuştu. Sonra ikinci dünya savaşı sırasında Amerikan hazine bakanı Harry Dexter White başka bir isimle ortaya çıktı. Unita dedi. Sonra ünlü ekonomist dergisi kendi ismini buldu. O da Phoenix dedi. Phoenix malum kürlerinden tekrar ayağa kalkan kuşun adı.
Son bir not altın standarda taraftarları bütün bunlardan hayli rahatsızlar. Onlar dünya piyasalarının dinlinliğe kavuşmasının altın standardından geçtiğini inanıyorlar. Ve uluslararası bir paranın makul bir ölçüde altına dayandırılmasının şartı olduğunu
ONG
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın