Tek Başına ‘Tüm Orduya’ Karşı Dayanmış 5 Asker
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=uXaqtRF8JZI.
Ruhi Çenet Videoları 142. Yıl Hero Mono Dağı, sadakat ve mutlak itaatin vücut bulmuş hali. 1939 yılında başlayan 2. Dünya Savaşı’nda savaşması için cepheye gönderilen bu özel komando Filipinler’deki Lubang Adası’nda görevlendirildi.
Ada, düşmanlar tarafından basılınca Binbashi Taniguchi askerlerine, geriye tek bir Japon askeri kalsa da savaşmaya devam edin, teslim olmak yok, intihar etmek yok talimatını vererek, ormana çekilip guerrilla taktini uygulamaları söyler. Askerler 4 kişilik gruplara ayrılır ve ormanda gizlenerek komando hayatı yaşamaya başlarlar. Sovyetlerin başlattığı kara harekatı ve pasifik adalarında Amerikalılar’ın yaşattığı kalınlı savaşlar, Japonları darma duman eder.
Son olarak da Hiroshima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları, toplamda 2 milyonun üzerinde asker kaybetmiş olan Japonları çaresiz bırakır ve Japonlar 1945 yılında koşulsuz bir şekilde teslim olurlar. İletişim problemleri yüzünden küçük adalarda bulunan Japon askerleri, savaşın bittiğinden habersiz bir şekilde savaşmaya devam eder.
Amerikan askerleri, megafonlarla savaşın bittiğini anons eder ve Japon genel kurmay başkanının imzasının üzerinde olduğu savaşın bittiğine dair bildirileri ve gazeteleri, uçaklar aracılığıyla adalara atarlar. Hiro ve askerleri bu bildirilerin ve gazetelerin Amerika’nın yaptığı psikolojik bir oyun olduğunu düşünür ve hiç aldırmadan savaşmaya devam eder. Amerikan ordusu yerel halkın hayatını cehenneme çevirmek için köylerin ekinlerini yakarak adadan ayrılır. Onoda ve arkadaşları ise yeryli kılığındaki düşman olarak gördükleri adadaki sivil halka saldırılarda bulunarak Filipinli polis ve askerlerle çatışmaya devam eder. Onoda’nın ekibi teker teker kayıp vermeye başlar ve bir süre sonra tek başına kalan Hiro Onoda, ormanda tek başına savaşmaya devam eder. 1974 yılında kaşık Norio Suzuki, ormanda tek başına yaşayan Hiro Onoda’yı bulur. Onoda ise silahını ateş etmek için Norio’ya doğru uzatır. Yerel gazetelerden birçok haberi okuyan Norio, imparator ve Japon halkı senin için çok endişe ediyor, artık silahını bırak diyerek ikna etmeye çalışır. Onoda buna karşılık olarak silahını bırakma emrini sadece eski kumutanın binbaşı Yoshimi Taniguchi’den alacağını söyler. Bunun üzerine adaya giren eski binbaşı Taniguchi’yi gören Hiro, teğmen Onoda göreve hazır kumutanım diyerek silahını ve kalan mühimmatını teslim eder. 1945 yılında son bulan savaş Hiro Onoda için 1974 yılına kadar devam etmiştir.
1959 yılında ailesi onun artık öldüğünü düşünerek temsili bir mezar yaptırmış olsa da, Hiro aradan 30 yıl geçtikten sonra evine dönmeyi başarmıştır. 16 Ocak 2014 yılında 91 yaşında kalp yetmezliğinden hayata gözlerini yumar. Pondim 2. Dünya Savaşı’nda bir İngiliz erzak gemisinde personel olan Pondim,
geminin bir Alman denizaltısı tarafından vurulması sonucu kendine tek kurtulan olarak okyanus sularının içinde bulur. Birkaç saat sonra rastladığı bir erzak sandığını tahtadan bir sal haline getirir ve içindeki bisküvit, su, çikolata ve şeker gibi erzakları açlıktan ölmemek için besin olarak kullanır. Günlerce medeniyetten uzak bir şekilde tek başına okyanusa bir tahta parçasının üstünde böyle yaşadığı bir günde, fırtına yüzünden salı alabora olur ve sahip olduğu her şeyi kaybeder.
O sırada havadan geçen bir kuşu sıçrayarak eliyle yakalar ve kanının sussuzluktan ölmemek için içer. Daha sonra yağmur sularını bir kovada biriktirip içmeye ve bir el fenerinin içindeki telden kanca yaparak balık tutup çiğ çiğ yemeye başlar. Okyanusun ortasında böyle yalnız başına yüzü aşkın gün geçirir. 133. günün sonunda tüm Atlantik okyanusuna geçip Brezilya kıyılarına ulaşmaya başarınca balıkçı tekneleriyle irtibat kurup kurtulur.
Simon Hayha diğer adıyla Beyazı’yı. Sadece bir adam her gün ortalama 7 insan öldürerek savaşçı ruhuyla sniper tarihine geçti. Zorunlu askerlik görevini 20 yaşındayken 10 baş olarak tamamlayan Simon Hayha hayatını çiftçilik ve avcılık ile huzur içine sürdürüyordu. 34 yaşındayken Sovyetler Birliği 30 Kasım 1939’da Simon’un vatana Finlandiya’yı işgale başladı.
Simon yanına her şeyden çok güvenliği Rus yapımı olan Mosin Nagat tüfeğiyle Beyaz Kar Komüflajını giyerek vatanı için savaşmaya başladı. Rus askerlerini tek tek öldürmeye başlayan Simon Hayha adeta Ruslara kan kusurmaya başlamıştı. Askerlerini tek bir kişinin öldürdüğünü öğrenen Moskova bir sniper birliği oluşturup Hayha’yı öldürmek üzere gönderdi fakat Hayha tek tek hepsini avlamıştı.
Çok zeki bir adam olan Hayha normalde kullanılandan daha küçük bir tüfek tercih etmiş ve güneş ışığının yansımasından çekindiği için dürbün kullanmamıştı. Tüfeğinin ucu görülmemesi için içine kar doldurmuş, tamamen beyaz bir kamuflajın içine bürülmüş, eksi 40 derecede ağzından buhar çıkmaması için sık sık kar yemişti. Simon Hayha bazen içi boşanmış ağaç kütüklerinde pusuya yatmış bazen ise karın içinde kendini sper kazmış ve yerini değiştirmeden bir avcı gibi avını beklemiş.
100 gün içinde keskin nişancılar da dahil olmak üzere toplam 700 Rus askerini öldürmüştür. Düşmanlarını 2 kilometre uzaklıktan vuruyordu ki bu 25 futbol sahası uzunluğuna işitti. Her kurşunun havada harcadığı süre 3 saniyeydi ve bu da ateş ettiği düşmanlarına karşı saklanmak için yeterli süreyi sağlıyordu. Kızıl orduya deşe saçarak onlara cehennemi yaşatmıştır.
Askerler artık bölgeye gitmek istememişler ve bunun üzerine Sovyetler birliği Simon Hayha’nın bulunduğu konumu tahmin ederek bölgeyi halı bomba ardımına tutmuşlar fakat Hayha buradan sağ olarak kurtulmuştu. En sonunda 6 Mart 1940’ta bir Rus askeri tarafından çenesinden patlayıcı melmiyle vurulur. Rus askerlerinin dediğine göre beyaz ölüm sonunda durmuştur. Beyaz ölümü savaş alanından çıkarttığında yüzünün yarısının olmadığını söylemişlerdi. Uzun tedaviler ve ameliyatlar sonucu tam 4 gün komada kalan Hayha 13 Mart 1940’ta Moskava Barış Anlaşmasını imzaladıktan sonra gözlerini açar. Finlandiya anlaşmaya göre bir miktar toprağı Sovyetlere vermek zorunda kalır. Bunun üzerine Sovyet bir general, kazandığımız topraklar ancak ölümlerimizi gömmeye yeter demiştir. Savaştan kısa bir süre sonra az sevmen rütbesine terk eden Simon Hayha Finlandiya askeri tarihinde en hızlı rütbe atlama rekorunu elinde bulundurur.
Kendisine nasıl bu kadar iyi bir nişancı olduğunu diye sorulduğunda pratik yaparak diye cevap vermiştir. Yıl 1912, İngilizler Hindistan’a işgal eder. Yıllardır savaşlardan yorgun düşen Osmanlı Devleti ise bir yardım isteğini geri çevirmez ve 300.000 kişilik askeri gemisini Hindistan’a gönderir. Buradaki savaşlarda 40 kadar Türk esir düşer.
Aralarından iki Osmanlı esir askeri bir yolunu bulup gemiden kaçarlar ve esas hikaye bundan sonra başlar. Avustralya’da kendilerine yeni bir hayat kuran Abdullah ve Mehmet adındaki bu iki Türk’ün kulağı sürekli Anadolu’da ve memleketlerindedir. Dünya kaynamaktadır. Balkanlar, Ortadoğu ve İngilizlerin işgal ettiği Türk yurtları. İşte tam bu sırada 1915’te Avustralya hükümeti İngilizlerle birlikte Çanakkale’ye asker çıkarmaya karar verir.
İki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşarak durum değerlendirmesi yaparlar. Alırlar kağıdı kalemi ve yazarlar. Sayın Avustralya yetkilileri, biz iki Türk askeri ülkenize bulunuyoruz. Duyduk ki devletimiz Osmanlı’ya Avustralya Devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Türk askeri olarak biz de Avustralya Devleti’ne savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır. Avustralya’ya duyurulur.
Avustralya’da yetkililer bu mektubu okurlar ancak önemsemezler. Çanakkale’ye gönderilmek üzere asker ve silah toplayıp tren ile buradan limanlara sefik etmektedirler. Kara İnsar Diyarından Tarakçıoğlu Mehmet, Karadeniz Diyarından Menteşoğlu Abdullah, Sidney’in 250 km uzaklığında White Rock denilen bölgede siper alırlar. Dondurmacı Abdullah’ın beyaz gömleği vardır ve kasap Mehmet’in de kırmızı önlüğü. Gömlek ve önlüğü sökerek üç hilalli bayrak yaparlar ve bu bayrak ile düşmana savaş açarlar. Silahsız iki Türk askeri dönemeçlerde tren raylarını sökerek üç tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Ne olduğunu bir türlü çözemeyen Avustralyalılar sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektubu anımsarlar ve onları yakalamak için bölgeye tren ile 250 kadar asker gönderirler. Çaresiz kalan Avustralya devleti ilk resmi savaşına girmiştir. Karşı taraftaysa yalnızca iki Türk.
Başka bir tren ile gelen 250 kadar Avustralya askerine pusuya düşüren Mehmet ve Abdullah trene saldırır ve 60 kadar Avustralya askerini öldürürler. Çok şiddetli çatışmalar sonucunda iki Anadolu aslanı bu dağlarda şehit düşer. Bu olayın çarptırılmış bir hikaye olduğunu savunanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz? Tarih 26 Şubat 1992. Rus ordusunun desteğiyle Ermeniler Yelibin Azeri Türk’ün yaşadığı Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki hoca dıyma asmış ve şehri yakıp yıkmışlardı. 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşta dahil olmak üzere toplam 613 sivili öldürdükleri, 487 kişiyi ağır yaraladıkları ve Ölübeyralılardan başka 1277 kişiyi rehin aldıkları 150 kişinin ise kaybolduğu kayıtlara geçmiştir. Zoli Balayan adındaki Ermeni doktor, derisi üzülen bir insanın kaç dakika yaşayacağını hesaplamak için
soykırım esnasında 13 yaşındaki bir Azeri çocuğunun canlı canlı terisini üzdü. Çocuğun çığlıklarıyla geçen 7 dakika sonunda çocuk kan kaybından öldüğünde titizlikle notlarını alan Zoli Balayan bu notları bir kitabında yazıp yayınladı ve şunları ekledi. Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ruhum, halkımın intikamını aldığım için sevinçten gururlandı. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Tüm bu yaşananlar karşısında derinden etkilenen mübaris İbrahimov, bunun hesabının sorulması gerektiğini düşünerek ölmek pahasına intikam yemin etti. 2007 yılında askeri hizmetini çavuş rütbesiyle tamamlayan mübaris, gönüllü uzman çavuş olarak askere döndü. Tek isteği Ermenilerle sınır bölgesinde olan Karabağ’da görev yapmaktı ve kendi isteğiyle Karabağ cephesinde sınır birliğinde görev atandı. Mübaris 19 Haziran 2010 tarihinde gece yarısı birden ortadan kayboldu. Komutanları mübarisin yanına silah ve cephane alarak firar ettiğini düşünüp babasını aradılar. Babası ise onlara şu yanıtı verdi. Oğlum askerden kaçmaz. Eğer ortalıkta yoksa düşman sınırına bakın. Savaşmaya gitmiştir. Bunun üzerine düşman sınırına gittiler ve mübarisin bıraktığı mektubu buldular. Mektupta şunlar yazıyordu. Canım atam ve anam benim için üzülmeyin. İnşallah cennette buluşacağız. Benim için bol bol dua edin. Vatanımın zor günlerine artık kalbim dayanmıyor. Allah rızası için bunu yapmalıyım. En azından kalbim biraz sakinleşir. Şehit olsan ağlamayın. Aksine sevinin o makama yükseldiğim için. Allah ibadetlerinizi tam olarak gerçekleştirin. Çok çok sadaka verin. Seyid torunu olarak bunu yapmalıyım. Allah büyüktür vatan sağ olsun. Oğlunuz Mübaris hakkınızı helal edin. Mübaris kimseye haber vermeden daha önceden kafasında planladığı planı o gece uygulamaya koyulmuştu. Sonunda öleceğini bile bile 1 km boyunca mayın döşeli alanı aşarak Ermenistan sınırını geçti ve sınırdaki karakola baskın düzenledi. 45 Ermeniyi öldürerek gün doğumunda şehit düşmüştü. Ermenistan Azerbaycan’a Mübariz’in cesetini 2 ay sonra teslim ettiğinde Mübariz’in elleri hala birbirine bağlıydı ve cesedine dahi işkenceler yapılmıştı. Dünya zalimlerle dolu karanlık bir yer. Adalet ve insan hakları kelimelerini kullananlar yalnızca usta birer yalancı.
Kendi adaletimizi başkalarının ellerinden beklersek yalnızca aşağılanmış olacağız. Eğer bu adaleti gerçekten istiyorsak kendi ellerimizi kullanmalıyız. Ama günümüz dünyasında bile kahraman insanlar görmek mümkün ve bu gerçekten mut verici bir şey.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Ben Ruhi Çenet.
İlk Yorumu Siz Yapın