Tüm Dünyayı Titreten ‘TİMUR Hakkında 27 ÜRPERTİCİ GERÇEK’
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=MOr8zxFVK7w.
Cengiz Han’ın 3 olduğundan biri olan Çağatay’ın sahip olduğu çeşitli yollarla Türkleşmiş mavera yönü nehir topraklarında bazı kaynaklara göre 8 bazı kaynaklara göre 9 Nisan 1386’da dünyaya geldi. Efsaneye göre doğduğunda bir elinde kan pıhtısı diğer elinde yaşlı insanlarınki gibi beyaz bir miktar saç deli vardı. Dölemin alimleri tarafından yapılan yorumlara göre kan pıhtısı ileride çok kan dökeceğine ak saç telleri ise erken vakitte büyük bir olgunluğa erişeceğine delalet ediyordu.
Bir süre medreselerde eğitim aldı ve babası gibi tasavvufla ilgilendi. Gençlik yıllarına gelip yağız bir delikanlı olduğunda pek parlak işlerle uğraşmıyordu. Bir çete kurmuştu ve koyun çalıyorlardı. Rivayete göre yine çeteyle birlikte karıştığı bir olayda ayağına bir darbe aldı ve o olaydan sonra biraz aksamaya başladı. Bu sebepten ötürü ona ileride Timurleng yani Aksak Timur lakabı verilecekti.
Yaşı biraz daha olgunluğa ermeye başladığı sıralarda Kazan Han’ın kızı Saraymürk Hatun’u kendine eş olarak seçti. Saraymürk Han’ın ilk evliliğini Emir Hüseyin’e yapmasına rağmen Emir Hüseyin’in Timur’un askerleri tarafından öldürülmesi sonucu geleneklere göre Timur ile evlenmiştir. Saraymürk Han’ım Cengiz Han’ın soyundan geliyordu. Bu sebeple onunla yaptığı evlilikle beraber soyluluk ünvanının yanı sıra Cengiz Han’ın damatlarına verilen Küregen ünvanında sahibi oldu.
Timur Cengiz Han’ın soyundan değildi fakat ona karşı büyük bir sevgi besliyor ve çok saygı duyuyordu. Bu sebeple kendisine Han ünvanını değil Emir ünvanını almıştı ve yanında Cengiz Han’dan gelen bir Han soylusunu mutlaka bulunduruyordu. Tüm bunları yaşadığı Maverayun Nehir bozkırlarında siyasi bir karışıklık baş göstermeye ve isyanlar çıkmaya başlamıştı. Emir Kazan’la beraber bir isyana katıldı ve yükselmeye başladı. 1358’de kendi kavminin liderliğini 1368’de Bel emirliğini elde etti. Süre gelen bu siyasi karışıklıktan da faydalanarak 1370 yılında Sultan Hüseyin’i Semerkant’a öldürerek Cengiz Han soyundan gelen Suyurgatmış tahta oturttu ve kendisine de El Emir El Kebir lakabını alarak idareyi ele aldı. Orta Asya’dan Delhi’ye kadar uzanan büyük bir imparatorluğa sahip oldu. Bu süreçte kısa bir sürede Hindistan’da arda arda 20 savaşa girdi ve hepsini kazandı. Bu ve bunun gibi çokça zaferler almasından dolayı ona sahip kıran adı da verildi. Cengiz Han’ın yasaları ve İslami anlayışını harmanlayan bir yönetim biçimi benimsedi. İyi bir satranç oyuncusu ve savaş tehasıydı. Bunların yanı sıra çok kurnazca ve bazen acımasızca savaş hileleri uygulardı. Ve tabi bütün bunları rahat bir şekilde uygulayabilmesi için Tatar ve Kıpçak piyade askerler, Harezm’i ve Moğol okçular, süvari Türkmenler ayrıca Hindistan’daki derhi savaşından ordusuna kattığı fillerle çağına göre çok modern bir ordu kurmuştu. Bu filleri ordusuna katma hikayesi adeta Tümür’ün askeri idahasını ve savaş hileleri konusunda nasıl uzman olduğunu kanıtlar nitelikte. Bölgeye hakim ve biraz da kalabalık olan Hint ordusuna karşı Timur savaşı kaybetmekteydi. Ve bunlar yetmezmiş gibi komutanları, fillerin varlığını tespit etti.
Bir istişare yapmak için hemen Timur’un otağına koştular ve ona fillerden bahsettiler. Timur bir süre düşündü ve sonra etrafındaki komutanlara yalnız kalmak istediğini söyledi. Yatağına geçip uyudu. Bir süre sonra uyandı ve hemen İkmal komutanlarını yanına istedi. Hepsine kaçar tane develeri olduğunu sordu. Komutanlar şaşırmıştı hatta bazıları Timur’un bu kötü gidişattan dolayı delirmekte olduğunu düşündüler. Fakat bir yandan da kaçar develeri olduğunu bildiriyorlardı. Timur hemen tüm develerin yan yana kolumlandırılıp hepsinin birbirine sağlam zincirlerle bağlanmasını, üzerlerine de yakacak malzeme yüklemelerini istedi. Bu develerin arkasında uzun mesafe okçu birliklerini ve onların da arkasına mızraklı sipariyeleri yerleştirdi. Filler üzerlerine gelmeye başladığında Timur askerlerine develerin üstündeki yakacakları yakmalarını söyledi. Paniğe kapılan develer düşman mevzilerine doğru koşmaya başladılar.
Üzerine doğru bir ateş çemberinin geldiğini gören filler ise korkup geriye doğru kaçmaya başladı. Bu sırada Hint ordusunun bir kısmını ezdiler ve düzenlerini bozdular. Bu kargaşa başlar başlamaz Timur okçulara atış emri verdi. İyice panikleyen Hint ordusuna son darbeyi mızraklı sipahiler vuracaktı. Timur kaybedilmekte olan savaşı bir saat gibi kısa bir sürede kendi lehirlerini çevirdi. Anlatılanlara göre Timur 100 bin kadar Hindul’un Gaj Nehri kıyısında kellesini aldı ve Gaj Nehri’den artık su yerine adeta kan akıyordu. Kasırga gibi önüne çıkan her şeyi yok eden Timur sanatı ve sanatçıya büyük önem veriyordu. Gittiği ülkelerde genelde eserlere dokunmuyor hatta alimlerini Semerkant’a davet ediyordu. Bazen gelmek istemeyenleri zorla götürdüğü bile olmuştu. Bu tip olaylar nedeniyle insanlar Timur’un katıksız bir diktatör mü yoksa gerektiği kadar sert bir savaş rehâsımı olduğu üzerine fikir ayrılıkları yaşıyorlardı. Ve bu ikilemler hâlâ süre gelmektedir. Edgar Elim Poe Timur Lang şiirinde Timur’dan taç giymiş haydut olarak bahseder. Ama aynı zamanda özbek halkının benimsediği bir kültür simgesi olmuştur ve ona emir demişlerdir. İnsanlar bunları düşünürken Timur’un ise sahip olduğu düşünce şuydu. Eğer gökte tek bir tanrı varsa yeryüzünde de tek bir hükümdar olmalı. Onun bu düşüncesi bize nasıl bir egemenlik anlayışına sahip olduğundan bahsediyordu. Ve bunun paralelinde başta oraya yaptığı seferin ardından Türkleri hep kötüleyen şair Firdevsi’nin mezarını tekmelediği, tahrip ettiği ve tüm ordusunu onun mezarına iş ettiği o meşhur hikayenin gerçekleştiği yer olan İran olmak üzere Afganistan, Sicilistan, Irak, Azerbaycan, Horasan’a seferler düzenliyordu. Fakat bu konuda yalnız değildi. Onun gibi düşünen biri daha vardı. O da henüz Nibalu’da haçlıları bozgunu uğratarak zaferlerine bir yenisini ekleyen ve kendine güveni tam olan Yıldırım Beyazı’dan başkası değildi. Nitekim bu düşünce elbet bir gün bu iki hükümdarı karşı karşıya getirecekti. Ve çok geçmeden öyle de oldu. Anadolu coğrafyasından Hindistan’a kadar uzanan bir imparatorluk kurumuş olan Timur’un hedefleri arasına, Anadolu’yu da dahil etmesi bu bölgede emelleri olan Osmanlılarla arasını açmaktadır. Memlulülerle Osmanlıların yıldızının barışamaması da Timur’un iştahını kabartıyordu. Bu durumu fırsat bilen Timur, 1399’da Bağdat’ı ele geçirir ve Celayir Hükümdarı Sultan Ahmet ve Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf Timur’dan kaçarak Osmanlılara sığınır. Bu durum Timur’un Osmanlı Devletine müdahale etmesi için bir koz niteliğindedir. Bu hükümdarların iadeci talebi Yıldırım tarafından reddedilir ve Timur ile Beyazıt arasında tehdit dolu mektuplaşmalar başlar. Bu mektuplaşmalarda kullanılan ifadelerin doğru olup olmadığı hakkına birçok bilgi bulunmaktadır. Ama o meşhur mektuplaşmaların yaygın olarak bilinen halinde Timur Yıldırım Beyazıt’a Rum diyarında melik olan Yıldırım Beyazıt. Bil ki biz kudret ve iktidarımızla insanlık âliminin en büyük kısmını tabamız haline getirmiş bir hükümdarız. Bu görülmemiş işi tek başımıza yaptık. Senin gibi babamızdan ülkeler tevaruz etmiş değiliz. Aklını başına topla ve Kara Yusuf ile Ahmet Celayir’i topraklarından kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olsanız gerektir. Siz de o hükümdarların arasına girmekten sakının. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt şu cevabı verir. Ey Timur denen kuduz, kafir, soysuz köpek! Mektubunda yazdığın sözlerle benim gibi bir hükümdar korkutacağını sanarak ne ahmak bir uğursuz olduğunu gösterdin. Beni önünden kaçan Acem ve Tatar hükümdarcıları ile mi kıyas edersin? Benim ordumu Hint, Irak ve Herat askerleri mi sanarsın? Anadolu’yu Şam, Halep ve Bağdat’ı aldığın gibi Almayı mı tasarlıyorsun? Sen ordumuzun bir tek defa mağlup olduğunu işittin mi? Dünya ve mal hırsıyla köpekler gibi dövüşerek ömür geçirdin. Bununla övünüyorsun. Bizim hayatımız din ve devlet uğruna gaza meydanlarında geçmiştir. İşte sen, işte cenk meydanı. Bekliyorum, ne zaman istersen gel. Allah seni kahretsin. Ve Müslümanlara daha fazla zulüm edememen için sana uyanlara da lanet olsun. Bu gelişmelerin üzerine Osmanlılara vergi veren Erzincan emiri Mutah Herte’nin bu sırada Timur’un hakimiyetine girmesiyle birbirlerine karşı zaten iyice öfke besleyen bu iki hükümdarın arasındaki bardağı taşıran son damla olur. Ak koyunlu beyi Karayelük Osman Bey ile Mutah Herte’nin rehberliğine Sivas’a doğru yürüyen Timur, Malkoçoğlu Mustafa Bey tarafından savunulan Sivas’ı kuşatır. Kimsenin ölmeyeceği sözünü veren Timur, 18 günlük kuşatma sonucu şehri alır. Ve anlatılanlara göre söz verdiği gibi kan dökmez ve binlerce insanı diri diri toprağa gömer. Timur bundan sonra Elbistan üzerinden hareket ederek önce Malatya’yı sonra Behisney’i alır ve 1401’de Suriye Seferi’ne çıkar. Sivas’ın kuşatılmasına hazırlıksız yakalanan Beyazıt bunu müdahale edemese de olası istilaya karşı Kayseri dolaylarına gelir. Timur’un Suriye Seferi ile meşgul olduğu bir sırada Sivas Seferi’ne Timur’a yardım eden Mutah Harte’ni cezalandırmak maksadıyla doğu sınırına giderek Erzincan ve Kemal’i alır. Orta Asya’daki kuvvetlerinden takviye alan Timur, 13 Mart 1402’de Tebriz’den gönderdiği elçi vasıtasıyla savaşın sorumluluğunu Beyazıt’a yüklemek için ondan bazı isteklerde bulunur. Timur’un istekleri arasında Kemal’in Mutah Harte’ne geri verilmesi, Anadolu Beylerinden alınan toprakların iadesi, Şehzadelerden birinin kendi yanına gönderilip bağımlılık alamet olarak vereceği küllaf ve kemerin kabul edilmesi, ayrıca Kara Yusuf’un da kendisine iadesi yer alıyordu. Ancak bu tekliflerin hiçbiri Beyazıt tarafından kabul edilmez. Bunun üzerine Timur bütün ordusunu toplayarak Anadolu’yu istila etmek için harekete geçer. Timur’un Anadolu’ya hareketi karşısına çaresiz kalan Yıldırım Beyazıt, Bizans İmparatoru’yla anlaşarak İstanbul kuşatmasını kaldırır. Bu olay İstanbul’un fethinin 50 yıl kadar gecikmesine yol açar. Timur iki koldan hareket ederek Ankara önlerine gelir. Bunun üzerine ordusunun çoğunluğu piyade olan Yıldırım dağlık bölgede mevzilenmek için hareket eder ve Timur’u burada karşılamayı planlar. Osmanlı ordusunun her türlü hareketini casuslarının yardımıyla öğrenen Timur, Tokat tarafının tutulduğu bilgisini alınca Kayseri Kırşehir yoluyla Ankara’ya gelir ve kaleyi kuşatır. Önceden geldiği için ordusu dinlenme şansına sahip olacaktır. Fakat Timur çoğunluğu piyade olan Osmanlı kuvvetlerinin yorgun susamış olacağını düşündüğü için, tüm kuyuları zehirlemiş ya da üstlerini büyük taşlarla örtmüştür. Bu sırada Beyazıt hızlı bir yürüyüşten sonra kalecik ravlu üzerinden ve Timur’un hiç beklemediği bir yoldan Tubukova’ya Melikşah köyüne varır. Fakat askerleri yorulmuştur ve içecek su da bulamazlar. Timur’un askeri stratejileri tekrar başarılı olmuştur. Timur Yıldırım’ın hemen saldırmaması sebebiyle bir gece içinde yer değiştirerek yeni bir cephe oluşturur.
Fakat askerlerine göre Timur’un ordusu 160.000, Osmanlı ordusu ise Timur fetihnamesine göre 70.000, Beyiş diye göre ise 90.000 kişidir. Bu sayı farkına Timur’un askeri idehası ve Osmanlı askerlerinin belki de daha önce hiç görmediği fillere eklenince Yıldırım Beyazıt’ın mağlubiyeti kaçınılmaz olur. Aslında Yıldırım Beyazıt, kebirine yenik düşerek savaş kararı aldığı an bu savaşı kaybetmiştir. Çünkü Osmanlı henüz beylikten yeni çıkmış küçük bir devletken Timur büyük bir imparatorluktur.
Bu işçileri yardımıyla Osmanlı ordusundaki kara tatarları da kendi tarafına çeken Timur büyük bir başarı elde eder ve Yıldırım Beyazıt da sonunda esir düşer. Bu esaretin içeriği hala gizemini korumaktadır. Kimi kaynaklara göre Timur’un Beyazıt bir kafese Semerkant’a götürdüğü söylense de bu çoğu tarihçi tarafından yalanlanmaktadır. Aksine Timur Beyazıt da çok iyi bakmış, üstelik ölümüne de çok üzülmüştür.
Bu esirlik süresince yaşananlar şöyle bir hikayede anlatılmaktadır. Askerleri Timur’a esir alınan Yıldırım Beyazıt getirirler ve Timur gülmeye başlar. Beyazıt sinirlenir ve neye gülersin esir düşmüş bir cihangire gülmek senin anlayışına uyar mı diye çıkışır. Bunun üzerine Timur gülmem o sebepten değildir. Allah’ın işine bak ki dünyayı senin gibi bir kör ve benim gibi bir topalın egemenliğine kılmış buna gülerim der.
Türk tarihindeki iki Müslüman devlet arasında yapılan en büyük savaşlardan biri olarak kayda geçen Ankara Savaşı ile Anadolu’da uzun mücadeleler sonunda kurulmuş olan Türk birliği bozulur. Bu düzenin bozulmasıyla beraber Osmanlı şehzadeleri arasında başlayan tat mücadeleleri pek çok vilayetin elden çıkmasına ve kardeş kanı dökülmesine yol açarak meşhur Fetret devrini başlatır.
Ayrıca bu savaşta Timur’un kullandığı fillerin kumandanı olan İsembugan’ın adı bu savaşın yapıldığı geniş bozkır ovası üzerine kurulan Essembug’a havalimanına verilmiştir. Timur’un bu zaferi Avrupa’ya korkusalar ve Hristiyanlığı ortadan kaldıracağı korkusuna kapılan Avrupalılar kara kara düşünmeye başlar. Ancak Timur Avrupa’yı fakir olarak görüp orayı fethetmeye değer bir yer olarak görmez. Esas hedefi Çin’i himayesi altına almaktır.
Asıl hedefi olan Çin’i almak için çıktığı yolda 18 Şubat 1405’te hayata gözlerini yumar. Cenazesi Semerkant’ta varisi olarak gördüğü ancak henüz 24 yaşında ölen torunu için yaptırdığı türbeye gömülür. Rivayete göre bu mezarda bir kitabe vardır ve bu kitabede her kim Timur’un mezarını deşerse onun ülkesinde savaş şeytanları dolanmaya başlar yazmaktadır. Ve bu mezarın lanetli olduğuna inanılmaktadır.
19 Haziran 1941 yılında bir Rus antropolog Timur’un mezarını açtırmak istemiş yüksek protestolara rağmen kemikleri alıp Rusya’ya götürmüştür. Ve tam 3 gün sonra Nazi Almanya’yı Sovyet Rusya’ya savaş açmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın en geniş hareket alanına sahip ve eşi görülmemiş vahşetin ve yıkımın yaşandığı 20 milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği Alman Rus Savaşı dünya tarihinin en kanlı muharebesi olarak tarihe geçmiştir. Ve büyük kanlar dökülmüş, yıkımlar yaşanmış, ekonomik ve siyasal olarak bir buhram başlamıştır. Bunların sorumlusu olarak Timur’un kemikleri tutulmuş ve en sonunda 1942 yılında kemikler tekrar götürülüp mezara konulmuştur. Ve yaklaşık 2-2.5 yıl sonra 2. Dünya Savaşı sona ermiştir.
Günümüzde dünya siyasetinin gittiği yere ve yaşanan gelişmelere bakacak olursak kim bilir belki birilerinin daha Timur’un kemiklerini mezarından alması hiç de uzak değildir.
İlk Yorumu Siz Yapın