YERALTINDAN NOTLAR – 14.Bölüm | Eski Sevgili
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=liPsk-NRulI.
Merhaba, Yer Altından Notların 14. bölümü başlıyor. Bu bölümde aşk kavramını ve ilişkileri incelemek istiyorum. Ancak bunu bu defa tamamen farklı bir konseptle yapmak istiyorum. Bu yüzden eski sevgilimi çağırdım buraya. O da kırmadı beni ve geldi stüdyoya. Çoran yanlış hatırlamıyorsam Çürmen’in kitabında şöyle yazmıştı. Uzun yıllardan sonra biriyle ilk kez karşılaşıldığında bir süre hiç konuşmadan karşılıklı oturmak gerekir. Acı sessizliğin gölgesinde kendi tadını çıkartabilsin diye. Biz bu kısmı hallettik ve şimdi gerçek bir hesaplaşma için buradayız. Ece hoş geldin. Beni neden terk ettin? Aldattın çünkü beni. Y**k. Evet bu haftaki bölümümüzün sonuna geldik. Öyle söylenir mi? Spoiler veriyorsun. Ne yapayım? Aldattın. Yani ne yapsak? Baştan başlasak. Yok abi iyi. Bence şey yapalım. İçine nasıl başladı? Oradan devam edelim. Mantıklı. Ne zaman başladı? Sen 25’tin tanıştığımızda ben 30’larıma yeni basmıştım. Peki ne hatırlıyorsun? Benimle ilgili, bana dair herhangi bir şey. Bir kere sen hep tek başınaydın. Yani benimleyken bile. Yalnızlığın bölünecek diye ödüm kopardı. Ama kendine de tahammül edemezsin. Başın önde dalgın düşünceli yürürdün hep. Ellerini cebine sokunca görünmez olacağını sanırdın. İnsanlar da sen de önce merak, sonra bulantı uyandırırdı. Uzun yaşayanlara şüpheyle bakardın. Çocukları gürültücü bulurdun ama hayvanları severdin. Hayranıydın mesela sokak köpeklerinin. Onlarla saatlerce konuşur, oynar, dertleşirdin. Ama yerdin de onları bayağı ya.
Yani fırında bala, mangala bayılırdın. Hatta hatırlıyor musun? Eti az pişmiş yemekle övünürdün. Başka? Başka… Dürüsttün ama acımasızca. Hoyrattın sözlerinde. Yani böyle kırıp dökmekten çekilmezdin. Ama cömerttin sevginde. Öyle güzel severdin ki kadınları.
Onları şaşırtır. Aslında manipüle ederdin bu şekilde. Tutku ve coşku yaratmak hoşuna giderdi. İlgi duyardın insanlara. Ta ki onları bir karaktere ya da bir hikayeye dönüştürene kadar. Sen buydun işte. Bilmiyorum yazmak için mi yaşardın.
Yoksa yaşamak için mi yazardın ama senin kim olduğunu anladığında kendisine birazcık saygısı olan her sevgilin, her dostun terk ederdi seni. Ama sen bunu da pek dert etmezdin. Neden? Hatırlıyor musun? Asla derdin. Yerleşmemeli. Ne düşlere ne gerçeğe. Ne varlığa ne de hiçliğe. Şair demiş ya insan yarası yarasına denk düşen sever diye. Sanki tanışıp tanışmaz. Yaralarını açmıştım. Yani yalan yok. Hikayeyini sevmiştim başta.
Acıyı, erdemli kucaklayışını. Sonra alıştım sana. Güzel bir manzara gördüğünde uzun uzun bakardın ona. Öyle fotoğrafını falan çekmek yerine sessizce izler tadını çıkartırlardı. Nasıl göründüğünü pek dert etmezdin. Yani benim saçlığımı böyle plastik bir tokayla toplar öylece çıkardın dışarı.
Bir de kitap okuyuşunu hatırlıyorum. Nasıl okuyordun? Başın böyle biraz öne eğilmiş. Saçların yüzüne düşmüş. Gözlerinde hem dalgın hem de dikkatli bir ifadeyle. Yazdıklarımızı severdin ama yazarlığı bir meslek olarak görmezdin. Sen çocukları severdin ben köpekleri. Sen oyuncu olmak isterdin ben senarist. Sen eğlenip dans ederdin güzel de dans ederdin. Ben ise biraz sallanırdım işte. Sıkıcıydım doğru sıkıcı ve melankolik bir salak. Ama gülerdin sen güzel de gülerdin. Evet çünkü sen büyük bir ciddiyetle hayatın anlamını arar durur. Bulamadıkça da öfkelenirdin. Ben ise aslında her şeyin anlamsız olduğunu fark etmiştim artık.
Yani bu yüzden de yapabildiğim kadar hayatın keyfini de çıkartmaya çalışıyordum. Sence bir anlamı yok mu yani yaşanın? Yani varsa da onun böyle durmadan kazı kazar gibi aranarak bulunabileceğini düşünmüyorum. Peki sana bir soru. Bir erkek yani bir ilişkisi varken çok sevdiği bir kadınla onu neden aldatma ihtiyacı duyar?
Aşağılık kompleksinden dolayı olabilir. Bence bu karşımızdakinin bize yetmemesiyle ilgili bir problem değil. İnsanın kendi kendine yetememesiyle ilgili bir problem. Çünkü aldatmayı sadece cinsel bir arzuyla yapmayız bence. Yani olayın psikolojik boyutu üstüne de düşünmek lazım. Bir de benim anlamadığım şey, sen beni… Yani ilişkimiz gayet iyi giderken aldatmıştın. Mutluluğa tahammülün yoktu sanki. Yani insanlar genelde bir ilişkinin artık bittiğini ya da yürümeyeceğini anladığı an artık olacaksa başka biriyle beraber olur. Ama sen biz ilişkimizin tam zirvesindeyken oradan aşağı atladın resmen. Neden? Yani cidden merak ediyorum ya neden? Bence ciddi bir özgüven eksikliği hissediyordum. Ve bu da beni onaylanma ihtiyacına götürüyordu. Hani şu İnstagram’da aldığımız beğeniler mesela, beynimizde dopamin hormonu salgılatıyormuş ya. Ben de işte öyle bir beğenilmeye, daha çok beğenilmeye, en çok beğenilme kaygısına kapılmış olabilirim. Sonra ne oldu peki? Yani başkalarıyla da yatınca öyle bir şey yapıyordu.
Peki, yani başkalarıyla da yatınca özgüvenin yerine geldi mi? Hayır, hatta sen de gittikten sonra kendimden icaret eksinmeye başladım. Peki bu aşk dediğimiz şey dünya edebiyatında belki de en çok işlenen konu. Falkner aşkı kitaplara soktukları iyi oldu yoksa başka yerde yaşayamazdı demiş. Sen ne düşünüyorsun aşk hakkında?
Onu nasıl tanımlarsın? Yani tanımlamam. Yaşamayı tercih ederim. Evet, bu haftaki bölümümüzün sonuna geldik. Ya cidden ama. Hatırlıyor musun bir şair vardı çok sevdiğin, Garcia Lorca. Bir dostu ona Senceşehir nedir diye sorduğunda, ne söyleyebilirim ki demiş.
Ne diyeyim bu bulutlar, bu gökler hakkında. Görmek, görmek, görmek. Görmek onları, görmek onu. İşte bu kadar. Peki eski sevgiliden arkadaş olur mu sence? Yani neden olmasın ki? Sonuçta sevgilim dediğimiz insan en yakın arkadaşımız değil mi zaten?
Evet ama mesela ne yapacağız şimdi? Çıkıp hamburger mi yiyeceğiz? Haftada bir buluşup kahve içip dedikodu mu yapacağız yani? Bence eski sevgililerimizle yapmamız gereken şey onlarla arkadaş olmaya çalışmak değil. Her şeye rağmen bunca şeyden sonra hala yüz yüze bakabiliyor muyuz? Karşılaşınca selamlaşabiliyor muyuz? Önemli olan bu bence. Bana burada bu imkanı verdiğin için teşekkür ederim. Beni affedebilir misin?
Yani bu kadar pişman ve üzgün olduğumu gördükten sonra sanırım evet affedebilirim seni. Ama bir daha yapma yani kimseye bunu yaşatma. Ne bileyim kendine güvenmiyorsan çıkma hali o yola. Peki sen pişman mısın? Bir zamanlar benimle birlikte olduğun için, sana yaşattıklarımdan sonra?
Üzgündüm ama pişmanlık duymadım. Sonuçta hayatımıza giren insanlar bizi biz yaptı bugün. Evet insanlara olan güvenimi kırdın biraz. Ama onlara duyacağım sevgiyi elimden alamazsın. Teşekkür ederim gerçekten tekrar cidden. Yani buraya geldiğin için, benimle konuştuğun için, beni affettiğin için ve beni kendimle yüzleştirdiğin için.
Çok teşekkür ederim. Yangınlardan geliyorum dedi adam ve yangınlara gitti yanık. Depremlerden geliyorum dedi kadın ve depremlere gitti yıkık.
O zaman haftanın kitap önerileri gelsin onlara da bir bakalım. Geçen günlerde aklıma takılan bir soruyu bu bölümün sorusu yapmak istiyorum. Lütfen dikkatli dinleyin.
İnsanın egosundan tamamen bağımsız bir şekilde hiçbir karşılık ya da beklenti duymaksızın yaptığı herhangi bir eylemi var mıdır? Varsa nedir? Ben bir yanıt bulamadım ve yanılmak istiyorum. Yanıltın beni. Ama iyi düşünün. Bir annenin çocuğunu emzirmesi demeyin mesela. Çünkü çocuk yapmak zaten başlı başına bir bencilik. Ya da dilencilere para vermek de demeyin mesela. Çünkü yardım etmek çok güzel bir şey olsa da bu güdünün altında suçluluk duygusu ya da kahramanlık egosu gibi şeyler de yatıyor olabilir. Bana daha gerçekçi bir yanıtı lazım. El ele yürümek. Bunu yapabilecek miyiz? diye sormak istemiştim sana.
Herhalde o sözü anımsamıştım. Sevgi, iki insanın birbirlerinin yüzüne bakmaları değil, birlikte aynı yöne bakmalarıdır. El ele tutuşma edimini düşün. Bunu en başından başlayarak, kendiliğinden, doğallıkla, hiç yadırgamadan yapmıştık. Benim sağ elim, senin sol elim. Tıp atıp, iç içe, sımsıkı. Öyle olurdu ki sokağa yürümeye çıktığımızda, ellerimiz sanki kendiliklerinden bilirlerdi tutuşmaları gerektiğini. Aynı anda karşılıklı birbirlerini bulup kavuşurlardı. Bu birbirimize iletmekte olduğumuz anlamların bir tür odak noktasıydı. Sanki ilişkimizin somut, fiziksel, hatta duyumsal temeli. Ve tabi yürümek. Bu konuda kafamı nasıl bozmuş olduğumu biliyorsun. Yürüme. Birlikte yürüme.
Daha ulu bir şey bilmiyorum. Sevişmek bile bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle, ama patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümekten daha üstün değil. Hele bir de birlikte gidilecek bir yer, bir amaç, bir erek varsa.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın